Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dünyadaki değişikliklerin farkında olmayan, coğrafya bilgisinden yoksun olan adamların elinde devlet yönetmek pusulasız gemi yürütmek gibi bir şeydir.
Sayfa 54 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kavram ve anlam sorunu
Tanzimat döneminin genç kuşak aydınlarından söz edildiği zaman, bunların Plutarkhos'u, Rousseau'yu, Montesquieu'yü, Volney'yi, Voltaire'i çevirdikleri söylenir; fakat bu çevirilerin hiçbiri elimizde yoktur.
Saffet Paşa'nın Mektubu'ndan:
Osmanlı reform yoluna ciddi ve samimi olarak girmedikçe, Avrupa uygarlığını "bütünü" ile anlamadıkça, devleti'ni gerçek bir uygar Avrupa devleti haline getirmedikçe, Osmanlı'nın Avrupa'nın karışmalarından ve efendiliğinden asla kurtulamayacağını söyler. Bu yapılmadığı takdirde Osmanlı prestijini, haklarını, hatta bağımsızlığını kaybetmeye mahkumdur.
Eğitim:
Arapça, Farsça, Grekçe, Latince, Fransızca ve İtalyanca bilen İshak Efendi'nin matematik kitabı, 1831'de dört cilt olarak basılmıştı. Bu kitabın önemi, yalnız çağdaş matematik ve fizik bilimlerini ilk kez Arapça'dan Türkçe'ye uyarlamasından değildir. İshak Hoca aynı zamanda ilk kez bazı çağdaş bilim terimlerini Avrupa dillerinden alıp Türkçe'ye getirmiştir. Örneğin "mihanik" , "elektrik" terimleri Türkçe'ye onunla girmiştir.
İlk kez kadın öğretmen tayini 1873'te oldu. 1881'de ilk kez bir mezuniyet töreninde bir kadın söylev verdi. Kadınların okul yönetimi işlerine tayinleri 1883'te başladı ve bu tarihten sonra vilâyetlerde de bu yol açılmış oldu ki bu dönem Tanzimat dönemine değil, Abdülhamit dönemine rastlar!
Reklam
Hanefî olan Osmanlı geleneğinde, birçok İslâm devletlerinden farklı olarak kadı yalnız şeriat hukukunu değil, kanun hukukunu da uygulayan bir yargıç olmakla birlikte, kadının yargısına geniş bir alan bırakılıyordu. Şeriat ve kanunu birleştiren bir sistemin düzenli gidişinde iyi işleyen böyle bir adalet sistemi, o sistemde hem siyasal hem dinsel bozuluş başlayınca zulüm, adaletsizlik, rüşvet, yetkiyi kötüye kullanmak gibi korkunç sonuçlara yol açar. Tanzimatın karşılaştığı en büyük sorun bu duruma çözüm bulmaktı.
Tanzimat'ın belki en önemli girişimi olan kanunlar yapma akımının medenî hukuk aşamasına gelindiği zaman devlet hukuku ile şeriat hukuku arası ilişki sorunu olarak başladı.
İlginç..
Metternich'in görüşünü yansıtan Avusturya elçisi ise Türklerin Avrupalılaşmasına gerek olmadığına, Metternich'in Osmanlı devlet adamlarına elçi aracılığı ile gönderdiği mesajdaki tavsiyesinde de söylediği gibi, Avrupa kanunlarının yalnız Avrupalılara özgü olduğuna, o kanunların Türklerin din ve geleneklerine uymadığına, Avrupa'nın ne düşündüğüne bakmaksızın Türklerin kendi gelenek ve dinlerinin kurallarına göre gitmelerinin yeterli olduğuna inanıyordu.
Din alanından çağdaşlaşma akımına katılanlar ancak ondan/dinden kopmakla bunu yapabilmişlerdir.
Reklam
Tespit gibi tespit..
Ulema ile aydın, halk ile aydın, halk ile din arasındaki boşluklar gittikçe kesinleşmiştir. Din alanından çağdaşlaşma akımına katılanlar ancak ondan kopmakla bunu yapabilmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulema ile medrese ocakları daha çok katılaşmış, daha tutucu olmuş, fakir halk çocuklarının bir sığıntı yeri durumuna gelmekle onların üzerinde olumsuz etkiler yapmıştır. Bunun sonucu olarak kendi kendilerini yıkmışlardır.
Olması gereken bu değil mi
Avrupa'da halk hükümet için değil, hükümetler halk içindir. Bundan ötürüdür ki hükümetler halkın haklarına ve kanuna göre çalışır.
Fesin Müslümanlığa özgü bir başlık olduğu sanısı dinciliğin güçlendiği Abdülhamit döneminde gelişmiştir.
Fikirlerden ziyade kişiler değişmiş..
Cumhuriyet döneminde birçok eski kafalılar fes giymenin bir din sorunu olduğunu sanmışlardı. Halbuki bir yüz yıllık bir süre önce fes giymeyi de dine aykırı sayanlar olmuştu!
Mahmut, bu yanı ile Atatürk'ün bir yüzyıla yakın süre sonraki benzer girişimlerini andırır. Bu tutuma karşı gösterilen tepkide de benzerlikler vardır. Sözünü edeceğimiz yan, giyim kuşam, kişisel dış görünüş, yaşayış, tutum ve davranış ile ilgili alanlarda yapılan değişmelerdir. Türk insanının, Avrupa insanına benzer görünüşünün Atatürk'le biten tarihi, 1830'larda bu hükümdarın çabaları ile başlamıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.