Merhaba dostlar. Günlük hayatımız alışkanlıklarımızı nasıl da etkiliyor değil mi? Yaşadığımız şartlardan dolayı, doyasıya kitap okuyamamanın üzüntüsünü yaşarken, bir yandan da normal şartlarda olmasa da görevimi yaptığım için mutluluk duyuyorum. Çünkü her an birilerinin gazabına uğrayabilir ve görevimden uzaklaştırılabilirim. Görevden
Sayın Türkân Saylan Kimdir?
17 yıl boyunca yaşadığı mahalleden dışarı çıkmasına izin verilmemiş; kendini ilk kez özgür hissettiği an Tıp Fakültesi'ne gitmek için Beyazıt tramvayına bindiği zamandır. Daha ortaokul yıllarında hayal ettiği hekimlik mesleğinin rozetini de takar yakasına. Okurken evlenir. İlk oğlunu dünyaya getirince ilk büyük
Merhabalardan bir demet. Spoi ve Gilleri bulunmamaktadır.
Bir okurdan da görüp uyguladığım gibi önce yazarı araştırır, okur, tanıyabildiğim kadar tanırım...
- Biz şairi biliyoruz sen kitaba geç.
Baaalım ne kadar tanıyorsun. Çay kahve al istersen, biraz uzun. Dikkat et çenen çıkmasın, çünkü çok şaşıracaksın. Ööle şaşıracaksın yani.
Eğitim,
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın bedeninin reklamlarda kullanımı üzerine bütün veya ayrışık (yalnızca toplumsal cinsiyet, yalnızca eşitsizlik, yalnızca medya veya yalnızca kadın) ile ilgili titiz bir okuma listesi hazırladık https://1000kitap.com/Sosyolog18 ile birlikte. Bu okumalar doğrudan bahsettiğimiz konuyu sunmakla kalmayacak, konuya
Andrew Mango'nun bu eserini, Atatürk'ün hayatıyla ilgili en başarılı biyografilerden biri olarak duymuştum. Ben bir 'en' belirleyecek kadar biyografi okumadım ama oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Bunda baş etken yazarın son derece objektif yaklaşımıdır. Kitabin her yerinde yazarın bir bilim insanı yaklaşımıyla konuyu ele aldığını görebiliyoruz.
Bir toplum, iki kocalı kadın gibi, aynı zamanda iki uygarlıklı olamaz. Olmaya kalkarsa içinde tutarsızlıklar ve çatışıklıklar başlar ve “patolojik” olan budur.
Fakir Baykurt diyor ki:
"Epeyden beri kafamda gezen bu romanı Mamak Askeri Cezaevinde yatarken geliştirdim. Bitmedi, Ankara Sivil Merkez Cezaevine geçtim. Yapacak iş yok. Yazma olanağı da yok. Ne yapayım? Vurdum voltamı, kurdum romanımı.
Çıkınca da hemen yazdım... Gerçi bu romanda doğrudan doğruya cezaevi geçmiyor. Ama halkımızın
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün, büyük Türk Ulusuna söylevi. Söylev 36 saat 31 dakika sürmüştür ancak Anadolu'nun ve dahi Türk Ulusunun kurtuluş mücadelesi senelerce sürüp gitmiştir. Saygıdeğer okurlar, bu Söylev yalnız bir kitap olmanın çok ötesindedir, bu bir ulusun kurtuluşunun gözler önüne serilmesidir. Uzun yıllar Mustafa Kemal Atatürk'ün dıştaki düşmanlar ile çatışması ve ulus mücadelesi sanırım ki hepimizce bilinir. Ancak Söylev'de yalnız hariçteki düşmanı değil aynı zamanda dahildeki birlik ve beraberliği, kurtuluş ve çağdaşlaşma çabalarını baltalamaya çalışan düşmanları da göreceksiniz. Bu vatan uğruna ve dahildeki, hariçteki düşmanı durdurma konusunda Atatürk'ün çabalarını da göreceksiniz. Söylev'i okumak, Türk Milleti için canını vermeye hazır olan Atatürk'ün ardında bıraktığı Türk Ulusuna bir ödev sayılabilir. Tarihi gerçekler ve Atatürk'ün çektiği sıkıntılar, verdiği mücadeleler, kendisini tarihçi olarak bildiren kişilerden yahut kulaktan dolma olarak günümüze kadar getirilen birtakım eksik ve yanlış bilgilerden öğrenilemez. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurtuluş ve kuruluşunu anlamak için birinci kaynak olarak Söylev'e bakılmalıdır. Tarihi gerçeklerin ayırdına varmak ancak bu yolla olasıdır.
Söylev (Nutuk)Mustafa Kemal Atatürk · Kırmızı Kedi · 201827,4bin okunma
İnsanlık tarihinde çevirmenler uygarlığın gelişiminde her zaman önemli bir rol oynadılar. Yunan klasiklerinin, Yunan ilminin çeviri yoluyla Avrupa’ya aktarıldığı gerçeğini biliyoruz. Türkiye Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında da çağdaşlaşma hamlesinin önemli adımlarından biri, MEB’in öncülüğünde başlatılan dünya klasiklerinin Türkçemize
KİTAPSEVER GÜZEL İNSANLAR MERHABA!!!
Niyazi Berkes,Türkiye'de Çağdaşlama Kitabı yıllardır kitaplığımda "beni oku" diyen kitaplarımdan biriydi. Corona sayesinde sonunda okuma fırsatını buldum.
Kitap 1700 yıllarından bugüne bitmeyen bir yolculuğu bize anlatıyor.
Çağdaşlaşma, batılılaşma aşkımız,; 300 yıldır devam ediyor bu aşk ne evlilik ile bitiyor, ne de sevenler ayrılmayı beceriyor. Bitmeyecek bir aşk hikayemiz bu bizim belki .....
Ne Batılı olabiliyor ne de doğulu olmayı beceriyoruz. Araf'ta kalmaya devam edeceğiz gibi görünüyor...
Batılılaşma, Muasır medeniyetler seviyesine ulaşma,
Çağdaşlaşma, laikleşme, sekülerleşme, Dehrileşme, Gavurlaşma, dekadanlaşma,....... ( bu kadar farklı kelimeler bile kafamızın ne kadar karışık olduğunu gösteriyor :) )
Lale devri ile başlayan uzun bir aşk hikayesine benzetirim.Bu yolculuğu ...
III. Selim ile Nizam-ı Cedit, II. Mahmut ile ciddileşmeye başyan bu aşk Tanzimat ile hızlanmaya başlar II. Abdülhamit ile aşk-nefret ilişkisine döner.
Bu Çağdaşlaşma aşkımız Cumhuriyet ile bambaşka bir boyut kazanır.
Niyazi Berkes kitabı Cumhuriyetin 50. yılına özel yazmış. O yıllarda bu kadar güzel tespitler, ilgili döneme ait istisnai bilgiler kitabı bu alanda başucu kitabı haline getirmiştir.
Ayasofya'nın tekrar camiye çevrildiği, Cumhuriyet kazanımlarının tartışmaya açıldığı, Halifelik tekrar geri gelsin seslerinin yükseldiği bu günlerde bu kitabı şiddetle tavsiye ederim.
(Konu ile ilgili akademik olarak ilgilenenlere daha çok hitap eder dil ağır gelir normal okuyucuya)
Kapak adı yanıltmasın içerisinde alafrangalığa gelene kadar bi dolu kavram anlatılır. Yavuz, önce Aydınlanma nedir, diye sorar okuyucuya. Cevapları çoktan seçmeli bi test misali sunar önümüze. Ordan rasyonalite ve rasyonalizm arasındaki farklara geçer . Bu iki kavramın da birbirinden farklı olduğunu ısrarla vurgular. Her şeyden önce Türkiye'de aydınlanma gereği gibi algılanamamış olduğundan dem vurur. 18. yy Avrupası bile gerektiği kadar anlayamamıştır durumu. Ve Foucault'u örnek gösterir, aydınlanmanın öteki yüzünü gösteren Foucault'u... Yazara göre aydınlanmanın temel koyucu kavramı bilim değil akıldır. Modernlik çağdaşlaşma ve asrilik kavramlarını da açıkladıktan sonra kitabı bitirir. Kitabı bitirmem uzun zamanımı aldı ama çok doyurucuydu. Tavsiye ederim.
Finlandiya (Fin dilinde Suomi -bataklıklar ülkesi-), 5 milyonluk kuzey avrupa ülkesi. İsveç ve Rusya arasinda sıkışıp kalmış bir millet. Ne tarihlerini biliyor, ne dillerini konuşabiliyordı.(Şuanda dahi 1863 tarihinden beri 2 farklı resmi dile sahip). Halka sorulduğunda kimisi Ben Rus'um, kimisi Ben İsveç'liyim diyordu. Ancak; BİZ ! Fin'iz
... kitapla ilgili en çarpıcı olaylar Türkiye'de yaşanmıştı. Türkçeye Bulgarcadan çevrilen kitap 1928 yılında İstanbul'da ki kitapçılarda yerini aldı. O yıllarda kırılma döneminden geçen ülkede Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğini yaptığı çağdaşlaşma süreci yaşanmaktaydı. Petrov'un kitabının Atatürk'ün eline nasıl geçtiği bilinmemektedir. Fakat okuduktan sonra o kadar etkilenmişti ki, kitabın ülkedeki bütün eğitim kurumlarının, özellikle de askeri kurumların ders programına dahil edilmesini emretti. Türk subayları ülkelerinde "hayatın yenilenmesi" çalışmalarında rehber olarak kabul edilen "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" kitabını uzun yıllar boyunca zorunlu kaynak eser olarak okudular. Kitap Türkiye'de her baskısı 12 ile 25 bin arasında olmak üzere, en az 16 baskıya ulaştı. Türkiye'de çağdaş Türkçe ile yayınlanan kitaplar arasında en çok okunan eser olduğu ifade edilmektedir.