Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1919’un sonlarına doğru, İslâm örtülü Türk milliyetçiliğinin, yeni Osmanlılık arayışını bastırdığı görülmektedir. Milliyetçilik karşıtı olanlar hariç yeni Osmanlılığı savunan yazarlar, Anadolu’da gelişen milliyetçi harekete destek vermeye başlamışlardır. Daha ileri bir aşamada ise, Türk basınının belli başlı yazarları arasında, Ermeni ve Rum azınlıklarının 1919 yılının sonlarında yapılan seçimleri boykotu, 1920 Ağustos’unda ortaya çıkan Sevr Antlaşması’nın Anadolu’yu siyasî olarak etnik temelde yapılandırması, 1921’deki Pontus ayaklanması gibi gelişmelerin de etkisiyle, memlekete sadık olmayan milletlerin tasfiyesi fikri egemen olmaya başladı. Bu fikir, millî mücadelenin kayda değer bir sonucu olacaktır. Zira, 1923’te yapılan nüfus mübadelesi antlaşması gereği Anadolu Rumlarının büyük bir çoğunluğu Yunanistan’a gitmek zorunda kalmış, Ermeniler de ya Ermenistan’a ya da başka ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır.
Sayfa 175
Hilafetin kaldırılmasının, Kürt eşrafı için çok daha büyük bir anlamı vardı: Kürtlüğün daha önce İslâm’la özdeşleşmesini sağlayan ve Kürt-Türk ittifakının tek garantisini oluşturan din kardeşliğinin sonu anlamına geliyordu bu. Halifelik meselesi üzerinde, TBMM’de Kürt mebus Yusuf Ziya ile Mustafa Kemal arasında geçen şiddetli tartışma, Batılılaşmış Kürtlerin de bu tepkileri paylaştığını gösterdi. Şeyh Sait’in Kürt ulemasına ve aşiretlerine yolladığı mektuplar bu konuda daha da nettir: "Daha önce ortak bir hilafetimiz vardı ve bu, bizim dindar halkımıza, Türklerle aynı topluluğun bir parçası olmanın derin bir hissiyatını veriyordu. Hilafetin ilgasından beri bize kalan tek şey Türklük baskısıdır."
Sayfa 109
Reklam
1924’te hilafetin kaldırılması, bağımsızlığın başlangıç projesine ihanetin daha ileri bir kanıtı olarak görüldü. Sadece dindarlar veya tarikat mensupları değil, -Lütfi Fikri, Hüseyin Cahid gibi- bazı ateistler de hilafetin kaldırılmasını, Osmanlı mirasının sonunu getiren ve Kemalist elitin iktidarı tam olarak tekeline almasını sağlayan son bir adım olarak gördüler.
Sayfa 109
Türkiye’de egemen tarih anlayışı, Kurtuluş Savaşı’nı esas olarak bir “Toprak ve Sınır Savaşı” olarak ele alır. Bu bakışı kabaca şöyle özetleyebiliriz: “1918-1923 arasında yaşananlar, Birinci Cihan Harbi sonunda, elinde kalan son toprak parçasını korumak isteyen Türkler ile bu topraklan aralarında paylaşmak isteyen diğer uluslar arasındaki bir savaştı. Biz Türkler, esas olarak, 1918 Mondros silah bırakışması antlaşmasıyla belirlenmiş, daha sonra “Misak-ı Millî” olarak ilan ettiğimiz topraklan ve sınırlan korumak istedik. Buna karşı, Ermeni, Yunan, Kürt gibi diğer uluslar ise, özellikle İngilizlerin desteğiyle, kendi ulusal devletlerini kurmak ve Anadolu’yu, İngiliz, Fransız ve İtalyanlarla anlaşarak aralarında paylaşmak istediler.” Bu bakış açısıyla ele alınan tarih anlayışını sembolize eden iki önemli antlaşma Sevr ve Lozan’dır.
Sayfa 51
Savaş yılları sırasında, hâlâ Çarlık siyasî yönetimi altında bulunan Bakü’de Pantürkist faaliyetler, esas olarak, belirli dergilerin yayınlanmasıyla sınırlı kaldı. Savaş sırasında Çarlık yönetime mutlak itaat sergileyen Yeni Füyuzat ve Şâlâle gibi dergiler, esas misyon olarak, Azerî dilinin sadeleşmesini gördüler. Osmanlı İmparatorluğu’nda milliyetçi çevrelerin yaptığı gibi, Arapça ve Farsça kelimeleri atıp yerlerine saf Türkçe kelimeler koymaya çalışıyorlardı. Osmanlı imparatorluğundaki Pantürkist derneklerin etkinlikleri hakkındaki haberler Şâlâle dergisinin editörü İsa Bey Aşurbeyli tarafından sıkça yazıldıysa da, Iran Azerbaycanı sorunu bu tür dergiler tarafından ihmal edildi. Anlaşılan, gizli gündemlerinde Osmanlılarla daha sıkı bağların kurulması, İran Azerileriyle birleşmeye göre öncelik taşıyordu.
Sayfa 35
"Türk tarafının isteği, cezalandırmanın Anadolu'nun paylaşılması biçiminde olmamalıdır. İstenilen Almanya ve Bulgaristan'la yapılan türden, devletinin mevcut sınırlarına dokunmayan bir anlaşmanın yapılmasıdır." Nutuk, Cilt 3, vesika 97 sayfa 94
Sayfa 73 - İletişim yayınlarıKitabı okudu
Reklam
175 syf.
·
Puan vermedi
·
204 günde okudu
Bir minik kişisel yorum
Farklı bir perspektif kazandıracak bir kitap. Günümüz sorunlarına başka bir bakış açısı sunuyor. Esasında genel olarak baktığımızda resmi tarih anlayışının dışında bir eser. Bence kesinlikle okunmalı.
İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye'de Etnik Çatışma
İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye'de Etnik ÇatışmaErik Jan Zürcher · İletişim Yayıncılık · 201466 okunma
Avrupanin gelişmesinde belirli bir dereceye ulaşılinca, yüzyıllar boyunca sessizce olgunlaşmış olan olan dilsel ve kültürel topluluklar, pasif halk konumundan çıkarlar. Tarihsel yazgısı bulunan birer güç olarak kendilerinin bilincine varırlar. Mevcut en yüksek iktidar aracı olarak devlet üzerinde denetim talep ederler ve kendi siyasî kaderleri tayin etmek için çalışırlar. Ulusun siyasî fikir olarak doğum günü ve bu yeni bilincin doğum yılı, Fransız Devrimi'nin yapıldığı yıl olan 1789'dur.
188 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.