Bildiklerimiz artınca bilmediklerimizi daha az önemser olduk.Bildiğimiz doğruların da başkaları tarafından bozulmasına tahammülümüz yok.Kendi küçük dünyalarımızda kendi doğrularımızla yaşayıp gidiyoruz.
Duyarsızlık, işte bu feci bir şey. Bu insanı insan olmanın çok uzağına savurur. Kendi varlığını ne olursa olsun koruma içgüdüsü insani olmaktan ziyade hayvani bir içgüdü. Başkalarını hiçe saymak, küçümsemek, aşağılamak ve gerektiğinde onların yokluğu üzerine varlık kurmak, bu doğru değil. İnsani değerlerini yani vicdanını, merhametini yitiren, kendisinden başkasını sevmeyen, güvenmeyen, ayakta kalmanın yolunu bencillik olduğunu sanan bireylerle dolu dünyamızdan şikayet ettiğini çok iyi biliyorum.
Kimi zaman insanı kendi kanı zehirlerken kimi zaman insanı en çok kendi kanı iyileştirebilir bu ancak mazimizle yeniden bağlar kurarak gerçekleşir onlardan kaçarak değil, korkularımızın üzerine giderek gerçekleştirilebilir.
Sonuçta ölümü tadan herkes bir parça ölürmüş.
Kimse hayatta ölüme dokunduktan sonra asla eskisi gibi olamazmış.
Ölümün gerçeği budur.Ölüm bir gerçekçilik.İnsanlığın merkezine yapılan derin bir dalış,hayatın anlamını arayan fakat bulmaya korkan herkes için benzersiz bir rehber ölüm aslında.