- "... Büyük Doğu İdeolocyası’nda şöyle bir hâdise vardır; Halk Şûrası… Bu Halk Şûrası, isterse devlet başkanı olsun, herkes hakkında iddiada bulunabilir. Bir şartla, iddiasını isbat şartıyla… Yâni, onda, susturma, arkasında basın vardı yoktu filân, böyle bir şey yok. Her sene, görmüş olduğu aksaklığı duyurmak üzere… Bu insan, bunu duyurmakla da bir insanî mesuliyetini yerine getirmiş oluyor. Bütün topluluğa faydası olan bir insan; çünkü oradaki filâncanın aksaklığını ifâde ediyor. Şimdi, dolayısıyla, bizim fikrimizi de -tabiî böyle sistemi rejimi olmadan müesseseleri olmaz ama- haydi biz de ona benzetelim; Halk Şûrası gibi… Halk Şûrası gibi olunca, hem halk adına konuşuyoruz, hem de halkı idare edenlere, nasıl idare etmelerine dair, idare edilen olarak bir şeyler duyurmaya çalışıyoruz, o şekilde alın… Şimdi, beni idare ederken benim için senin verdiğin -bak, bedahetler başkadır, onu demiyorum, mantık olarak diyorum- ister cezaî olsun, ister hayatın diğer yönleri olsun, bütün düzenlemelerin hepsi, oradaki üç-beş tane insanın düzenlemesidir. İşte temsil memsil diyorsun… Sen ne dersen de, temsil memsil filân, bunlar lâf… Öyle temsil diye bakacaksan; padişah da temsil, kral da temsil, diktatör de temsil. Neticede, halk olmadan diktatör olmaz ki, o da temsil! Bunlar bir lâf… Bunların içinde tabiî makulü vardır; hani bu daha iyisi falanı vardır..."
(SALİH MİRZABEYOĞLU, 29 Kasım 2014 ADALET MUTLAK'a Konferansı)