Anadolu’nun bu son ağıtçısı her seferinde ölünün kapıdaki ayakkabılarına bakarak iç geçirdi, rahmetlinin henüz yorgan döşek gezen kokusunu içine çekti, mevtanın elbiselerini kucaklayıp bir yakınından hikayesini dinledi. Ölenin kim olduğunu, neler yaşadığını, hangi zorluklarla büyüdüğünü, neden öldüğünü, hangi muradını tamamlamadığını, içinde hangi
“Ölüm böyle bir şeymiş galiba, diye düşündü. Evdeki seslerin bir anda kesilmesi, kapıların kapanması, askıdaki baba ceketinin bir daha giyilmemesi, gece yarıları duyulan öksürük seslerinin kesilmesi demekmiş, diye geçirdi içinden."
Allah yanına aldı da kurtuldu sonunda." "Öyle," dedi elindeki Kur'an-ı Kerim'i kapatan bir diğer kadın, "son nefesine kadar sayıkladı. Sanırsın tüm memleketi dolaştı durdu hasta yatağında.
Sen gittikten sonra kimse okumadı yüzüm. Parmağını yalayıp açmadı kitabım. Çözmedi düğmem.
Dizlerimden aşağı düşmedi elbisem.
Bir yastığa serilmedi saçlarım. Ter içinde kalmadı göğüslerim. Bir daha amber kokmadım. Gözlerim elli yıldır elif elif. . .