Öncelikle Türk Edebiyatına böyle büyük bir eser kazandırdığı için "Sabahattin Ali'ye ne kadar teşekkür etsek az diye düşünüyorum.Sadece etiketi "Türk" olduğu için dünya klasikleri arasında yer almayan ama bence çoktan uluslararası bir klasik olmayı hak etmiş bir eser diye düşünüyorum.Yazarın bu kadar erken aramızdan ayrılmış olmasının da Türk ve Dünya Edebiyatı için ne kadar büyük bir eksikliğe yol açtığını düşündükçe üzüntüme engel olamıyorum.
Esere gelecek olursak ta kendi içinde iki bölüme ayrılmış olduğunu görüyoruz.İlk bölüm Raif Efendi'nin aile ve iş yaşantısı ile bir kısımda anlatıcının hikayesi ile geçen bölüm.
İkinci kısım ise siyah defterin açılması ile beraber Raif Efendi'nin gençlik yılları Almanya tecrübesi ve burda geçirdiği zamandaki aşk hikayesini konu alan bölüm.Kitabın asıl teması ve insanı etkileyen kısmı da bu kısım olarak kayıtlara geçiyor zaten.İlk bölüm zaten aslında ikinci bölümün devamı niteliğinde olup dizilerde gördüğümüz flasback tekniği gibi bir teknikle yazarın bizi geçmişe götürmesidir.
Raif Efendi'nin 35 yıllık yaşamının sadece 3-4 ayındaki bu mutluluğu ve geriye kalan tüm yaşamı boyunca içine kapanıklığı; suskunluğu, durgunluğu, çevresindeki insanlarında onu yanlış tanımalarına daha doğrusu tanıyamamalarına sebep olmuş asla gerçekte kimse onun kim olduğunu bilememiştir.Romanda yazarında belirttiği gibi değil midir zaten?
Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir.