Unutma, diye başladı: Her şey senin için yaratıldı ama dikkat et sen her şey değilsin. Dünya boyun eğicidir ama sen zalim efendi değilsin. Yeterli sayıyorsun kendini kendine, oysa hiç yeterli değilsin. Muhtaçsın, ihtiyaçsız değilsin. Her şey senin emrinde doğru ama amirliğe kalkışma. Bil ki kalıcı değil geçicisin, sahip değil misafirsin. Sabit değil iğretisin. Her ne ki var sende, ödünçtür, senin sanma.
Ah Salma benim romantikliğimi sorguluyorlar. Baş başa yemekteyken elini yakan mumu cezalandırmak için mumu yemişsem bunun nesi garip Allah’ını seversen.
öyle sıkılmışız ki herşeyden,gırtlağımızı sıkıyor herkes... bir bir terkediyoruz ne varsa. önce sen bırakıyorsun beni, sonra ben kendimi... kendimizden gidiyoruz,hiç yaşamamışcasına... benim kal diyesim yok, senin durasın. desem bile -öyle işte...
Alanlara çok bilenmiş yüreğim alanlara vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa Zülküf de vursun. Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.
Ah! be Lavinya
yine ortalık karardı
yine dallar yalnız
kargalar telgraf tellerinde ayı izliyor
ve sen yine ağlıyorsun
yine bir giden var
yine kalpten dökülmemiş duygular
söylenmemiş sözler var
ah be Lavinya
bir sen misin sanıyorsun
dalında solup kalmış ne çok çiçek var...