Kalbine sevgiyle, girmişim senin
Aklından bir daha, çıkartamazsın!
Kendini kandırma, boşa yeminin
Unuttum demekle, UNUTAMAZSIN!
Bırak o anlamsız, gururu kini
Gül diye koklama, kuru dikeni
Canından kıymetli, seni bileni
Seven bu yüreği, UNUTAMAZSIN!
Ne diyor acaba, şehit ailelerinin kapısını çalan komutanlar? Kaç bin defa yaşadılar bu durumu…
“Vuruşmak daha kolay, inan” demişti bir subay bana, “analar, o haberi duyunca, öyle bir bakar ki sana, o gözleri ömrünün sonuna kadar unutamazsın…”
Matt Haig'in okuduğum ilk kitabıydı ve gerçekten çok keyif aldım. Kitap zaman üzerine bol bol düsünmemizi sağlıyor. 41 yaşında sıradan bir tarih öğretmeninin çok bilinmeyen rahatsızlığı yüzünden aslında yüzyıllardır farklı farklı hayatlarda farklı farklı kimliklerle yaşadıklarını okurken, hayatı nasıl yaşamalıyız sorusuna cevap arıyoruz. Korkarak, herkesten soyutlanarak, aşık olmadan, sevmeden, biriyle bağ kurmadan, dost olmadan, sürekli geçmişin ıstırabı ve geleceğin kaygısıyla meşgul bir zihinle yaşamak yaşamak mıdır?
" Anları yakalamak. Gelip geçen kısacık anları. Geçmiş ya da geleceğin dışında bir şeyde yaşayabilmek. Sahiden burada olmak. Sonsuzluk, demiş Emily Dickinson, şimdilerden oluşur. "
Belki de zamanı durdurmanın yolu sadece şimdide kalmaktır. Bazı anlar vardır sonsuza kadar bitmesini istemezsin. Bazı anlar vardır bir kere daha yaşayamazsın. Bazı anlar vardır asla unutamazsın. Hayat bu anların toplamıdır galiba. Bunu anladığımızda gerçekten yaşamayı seçmiş oluyoruz. Hayat, yaşamak ve zaman üzerine düşünmek isteyenlere kesinlikle öneririm. Çok güzeldi.