"Manon kımıltısız muharebe meydanının bir ucundan diğer ucuna yürürken patlamanın merkezine varana dek durmadı. Patlamanın kalbinde dikilene dek.
Kuleden bir tek iz yoktu. Ya da içinde, etrafında olanlardan. Taşlar bile eriyip yok olmuştu. On Üçlerden ve onların cesur, asil ejderhalarından da hiçbir iz kalmamıştı.
Manon dizlerinin üzerine çöktü. Küller yükseldi. Kanat çırpar gibi. Manon'ın yüzündeki gözyaşlarına takılırken kar kadar yumuşaktılar.
Abraxos, Manon'ın yanına uzandı. Manon dizlerinin üzerine çöküp ağlarken kuyruğunu ona doladı.
Manon arkasına baksa orada Glennis'i görecekti. Bronwen'i. Petrah Mavikan'ı.
Aedon Ashryver'ı, Lysandra'yı ve Ren Allsbrook'u. Prens Galan'ı, Yüzbaşı Rolfe'u, Briarcliffli Ansel'ı, Ilias'ı ve onların yanındaki Fey asilzadelerini.
Arkasına baksa onların ellerindeki küçük, beyaz çiçekleri görecekti. Sonra o çiçekleri kış ortasında nasıl ve nereden bulduklarını merak edecekti.
Arkasına baksa onların arkasında toplanan insanları görecekti.
Öyle çok insan vardı ki kalabalık şehir kapılarına dek uzanıyordu. Arkasına baksa Crochan'lerle ve Demirdişler'le yan yana dikilen insanları görecekti.
Hepsi On Üçleri onurlandırmak için oradaydı. Fakat Manon arkasına bakmadı. Onunla gelen, onunla oraya kadar yürüyen liderler kavrulmuş, kanla kaplanmış toprağa çiçeklerini koyarken bile. Gözyaşları akarken, On Üçleri onurlandırmak için getirdikleri adakları yere bırakırlarken."
"Erkekler için başka, kadınlar için başka bir yasanız olmasın... Kadın için utanç kaynağı olanı erkek için de alçaklık addedene kadar asla adil olamayacaksınız."
"Hayat, harikulade anlardan meydana gelen mauvais quart d'heure'den* başka bir şey değil."
*mauvais quart d'heure (Fr.): Kötü bir on beş dakika; "zorlu kısa bir deneyim" anlamında.
“Bana gülümsedi. Acı çektiğim, başımı öne eğdiğim ya da anneme yaptığım gibi onun her hevesini ve her hükmünü yumuşak başlı bir şekilde karşıladığım için değil. Beni gördüğü için gülümsedi.”