Feraset
Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], “Müminin ferasetinden sakının, çünkü o Allah’ın nuru ile bakar” buyurmuştur. Feraset, “varlık veya hadiselerin perde arkasını görmek, bir meseleyi doğru ve hızlı değerlendirmek, çabuk kavramak, hükümde isabet etmek” demektir. Doğru telaffuzu “firâset” olan bu meleke, biri kesbî (çalışılarak kazanılan), diğeri vehbî (Allah vergisi) olmak üzere iki kısımdır.
Kesbî olanı bir çeşit ilim yahut sanattır ki “zâhirdeki emarelerden hareketle akıl yürütüp işin iç yüzüne vâkıf olmaya” derler. Bu türlü ferasetle mesela bir insanın eşkaline, kıyafetine, söz ve davranışlarına bakılarak onun ahlâkı, karakteri, mizacı hakkında doğru bir hükme varılabilir. Tecrübeye, bilgiye, akıl yürütmeye dayandığı, talim ve terbiye ile geliştirilebildiği için kesbîdir.
Ancak ulema hadis-i şerifteki ferasetin “vehbî feraset” olduğuna, “mümin” ile de kemal mertebesinde bir imanla nimetlenen âriflerin, nâfilelerle Allah’a yaklaşan salihlerin, evliyaullahın kastedildiğine hükmetmişlerdir. “Muhatabının kalbinde olana, bâtınındaki hale muttali olmak” diye tarif edilen vehbî feraset, Cenâb-ı Hakk’ın kâmil müminlere bir ikramıdır.
Semerkand Takvimi