Üzerinde yaşadığımız gezegeni başka canlılarla paylaştığımızı bir türlü kabul etmeyip, kendini ovaların, nehirlerin, dağların, bütün hayvanların sahibi sayan bencil bir bağnazlık bu. Doğayı öldüren, kurutan, kirleten, hayvanın sütüne, yavrusuna, derisine, etine el koyan, yakıp yıkan bir vahşilik.
“Bu bizim geleneğimiz” denilerek, geçmişin ilkel uygulamaları sürdürülürse insanlık nasıl gelişecek.
İnsan, kendi türünden farklı olanların duygularına ve acılarına duyarsızlık geliştirince empati kurma yeteneği köreldi ve bencilleşti. Belki de robot ile insan arasındaki farkın bu dönemde iyice azalmasında, robot teknolojisinin gelişmesi kadar, insanın zalimleşmesinin de etkisi vardır…
Bir dildeki en tehlikeli ifade sorulsa şunu söylerim: “Böyle gelmiş böyle gider!” ya da “Bu eskiden beri böyle!” Buna uygun davranılsaydı, ne kölelik kalkardı ne de kadın hakları savunulabilirdi. Katliam yüzyıllardır sürüyor diye veganlar buna sessiz kalmak zorunda değil.
Kölenin sahipten, kadının erkekten bağımsızlaşabilmesi, zenginin para gücüyle yoksulu ezerken doğayı yok etmesi, bunların hepsinin ardında, güçlünün zayıfı ele geçirmeye dönük iktidar hevesi var.
Sorun şu ki, insanlar hayvanları kurban olarak bile görülmeyecek kadar sömürdü. Hayvanlar hiç dikkate alınmıyor. Hiçbir anlamları yok, varlıkları sayılmıyor, önemli değiller. TV ya da cep telefonu benzeri bir mal gibiler. Hayvanları sandviç ve ayakkabı gibi cansız nesnelere dönüştürdük.
Sayfa 283Kitabı okudu
Gerçek şu: insanlar, hayvan katliamı yaparak hem doğayı öldürüyor hem de kendini…
”Yüzyıllardır bu böyle”, diyerek hayvanlara yönelik katliamları hala “doğal” bulanlar, gelişimi de, değişimi de reddediyor olmalı.
Mesele, yaşamak isteyen bilinç sahibi, hissedebilen canlıların, hiç zorunlu olmayan insan tüketimi, zevk, inanç, gelenek ya da para için yok edilmesi.
Bir şeyin yüzyıldır kullanılması, devam etmesi için gerekçe midir? "Böyle gelmiş, böyle gider..." Bir dildeki en tehlikeli ifadedir; değişimin ve gelişimin önündeki engeldir.
Sayfa 229Kitabı okudu