Canlılık denen şeyin nasıl olduğunu, nerede bulunduğunu bile bilmiyoruz. Elimizden kitaplarımızı alsalar, şaşkınlıktan artık hangi yola gideceğimizi, kimi destekleyip kimden sakınacağımızı, kimi sevip kimi hor göreceğimizi bilemeyiz. Bize insan olmak, etiyle kemiğiyle canlı bir insan olmak bile zor geliyor. Yokmuşuz gibi davranmayı seviyoruz. Biz aslında ölü doğmuş insanlarız, zaten çoktandır canlı olmayan babalarımızdan ürüyoruz ve bu durumdan gittikçe daha zevk alıyoruz. Yakın bir zamanda tamamen düşünceden doğuma yaratıklar olma yönünde ilerliyoruz.
Uyurken kendini bana hatırlatmayan, fakat unuttuğumda bile aklımdan def edemediğim, durulmuş hayallerimin ağır ağır çevresini dolaştığı bir nokta duruyordu sanki zihnimin bir köşesinde.
İnsanoğlu hercai gönüllüdür, tutarsızdır; kim bilir Belki de satrançtaki gibi hedefi değil yolu hedefler. Belki de – emin olamayız kuşkusuz– yeryüzündeki herkesin yöneldiği tek hedef; hedefe varmak değil, hedef yolunda harcanan çabadır, yani hayatında kendisidir. İki kere ikinin dört etmesi hedefi değil, ölümü işaret eder. O yüzden insan bu formülden her zaman korkmuştur, hatta ben şimdi bile korkuyorum. İnsan ömrünün bunun peşinde geçirir, okyanusları aşar, seve seve yaşamını harcar, fakat diğer yandan da büyük bir korku içinde bekler; zira onu bulunca arayacağı başka hiçbir şey kalmayacaktır.
"Neredeyse bütün hayatım senden ibaretti, Adam. Fayolle, sen ve Maurice olmasaydınız..."
"Bir de Tarzan."
"Evet. Tarzan... Hayatım neye benzerdi?"
Adam yanıt vermedi.
"Çok garip şeyler oluyor Adam. Maurice bile yavaş yavaş kendini çekiyor. Ziyaretleri seyrekleşti. Günün birinde benden uzaklaşacağını zaten söylemişti. Böyle olması şart mı?"
"Çok basit Zezé. Büyüyorsun ve giderek hayatın gerçekleriyle bütünleşiyorsun."
Sustuk ama yüreğim razı gelmiyordu. Göğsümde Adam'ın yokluğuna nasıl hissedecektim? Onunla sohbet etmeden nasıl duracaktım? Hayatta onun öğütlerine, sitemlerine, alkışlarına alışmışken kendi kendime konuşmaya nasıl dayanacaktım?
"Gel Şüş, düş görmeye başlamıştın. Ayakta düş görüyordun."
"Biliyor musun Fayolle..."
"Söyle çocuğum?"
"Başka bir hayatta düğme olarak dünyaya gelsem keşke. Herhangi bir düğme. don düğmesi bile olur. İnsan olup sefil gibi çile çekmekten iyidir."
"Unutmakla affetmek arasında ne fark var?"
"İnsan affedince her şeyi unutur. Ama sadece unutursa çoğu zaman sonradan o şeyler tekrar su yüzeyine çıkar."
"Portuga!"
"Hı..."
"Ben senin yanından bir daha hiç ayrılmak istemiyorum, biliyor musun?"
"Niye?"
"Çünkü dünyanın en iyi insanı sensin. Senin yanındayken kimse bana zarar vermiyor ve kalbimde mutluluk güneş gibi parlıyor. "