"Tasavvufun önemli ve etkili bir kolu olan Nakşibendiliğe girmenin 4 şartı vardır: Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hesti, terk-i terk. Yani: Bu dünyayı terk, ahireti terk, benliği terk, terk etmeyi de terk.
Sonuncusuna hastayım esas, hani terk ediyorsun ediyorsun, sonra öyle aydınlanıyosun, öyle ulvileşiyorsun ki, terk etmeyi de terk ediyosun. Sırf laf salatası.
Kur’an’da bu dünyayı terk etmek var mıdır güzel kardeşim? Lütfen şu ayetleri tek tek okuyun:
“Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.” (Necm Sûresi, 39) “O halde, bir iş ve oluştan boşalır boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul!” (İnşirah Sûres?, 7) “Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın.” (Ankebut Sûres?, 20)
Kur’an, her fırsatta çalışmayı ve üretmeyi emreder. Dünyayı, çalışmayı, nimetleri terk etmeyi asla öğütlemez. Hatta Kur’an’ın vadettiği cennet bile bir “nimet” yeridir, nimete sırt dönme veya Allah ile bir olma yeri değil."
Nakşibendilik bunları emrediyor öyle mi?Peki bu emri yapanlar da aynı koşullarda yaşıyor mu acaba,yaşamlarında neyi terk etmişler?kaç kişi biliyor veya görmüştür? mürit olan herkesin kendilerine hizmet ettiği,lüks içinde,kadınların burnuna kadar ziynetlerle gezdiği bir mekanları var..hatta dahası da var da neyse(!)
İnsanların dillerine pelesenk olmuş günlük konuşma dillerindeki Şirk ifadelerinden başım dönüyor artık.Birini düzeltmeye kalksak,”detaylara takılıp kafayı sıyırmış bir manyak”damgası yiyoruz.