günler geçti, halimiz aynı
saplanmıştık, ne esinti ne dalga vardı, resmedilmiş bir gemi gibi aylak, resmedilmiş bir denizde yatalak.
su, su, her yanda
ve çekti tüm borda;
su, su, her yanda
yok içmeye bir damla.
"eğer böyle durmadan konuşup sana nasıl yeni şeyler yaratabileceğini anlatırsam buna daha kolay katlanabilirim. unutabileceğimi sanmıyorum fakat belki böyle yaparsak katlanmak daha kolay olabilir."
hâlâ toprak kokan bir şarkıdır dinlediğimiz
eskimiş bahçelerden koparıp geceleri
şimdi bir kıyı feneri gibi çok uzaklarda
yakamoz yakamoz ölümün gözleri
ne var ki yalnızdı belki korkulu
sevmek diyordu şarkılarda yaşanmış
biraz inatçıydı kaprisin kollarında yorgun
ve seviştiği gecelerce alev alev yanmış...
sözcüklerin, vicdanın özü olamayacak kadar yaralı olduğu bir yerden; içimde biriken kusma isteğinden ve kusamamaktan yorgun, birkaç dilek, birkaç gönül rahatlatıcı şey düşünmeye çalışıyorum. olmuyor. hayatın bittiği yerde nasıl durulur bilmiyorum. gururlu mu, cesaretsiz mi, yeniden doğacak gibi hırslı mı, öfkeli mi? nasıl durulur, durulursa ilk ne söylenir bilmiyorum. bildiğim içimizde insanlık dileyen büyük bir parçanın yıllar boyunca yaralı ve kimsesiz kalacağı. nefretin ve sevginin ötesinde, anlamsızlığın ortasında kalem uçlarına paslı iğnelerle dikilmiş yüzümüze bakıyorum. bu nasıl yazılır? bu suç mahallinde unutulan umudu nasıl dile getireceğim. hangi küreklerle, hangi toprağa gömeceğim bunca cesedi.
içeridekiler ve dışarıdakiler.., hepimiz aynı lanetin içindeyiz. gittikçe paylaştıklarımızı en karanlığa indiriyoruz. sanki yalnızlık ve duyarsızlık bizi koruyacak. sanki küssek daha iyi olacak.
sokaklar ne dediği anlaşılmayan hayallerle dolu. varacakları hiçbir yer yok. zaten bir yer aramıyorlar. o yüzden eğildikleri bir alın yok. ağlamaya utanacakları bir şiir yok.
dışarıyı anlatmamı istiyorsun. dışarıda da, içeride de bizi acıtan şeyler hep aynı. aynı betondan, aynı demirden yapılmış evlerimiz. sadece “daha masumuz” diye sokaklar boyunca dolaşabiliyoruz. ya da başka beton evlere gidip demir balkonlardan sarkıyoruz. sarkıyoruz ama düşmüyoruz. bize balkonlardan sadece rüyalarda düşüldüğü öğretildi.