O anda, bir daha görüşmeyeceğimizi de bilmiyordum. Yaşamın akışı içinde kuruluveren, dirimsel sayılan herhangi bir isteğin, bir dileğin bağımlılığını getirmediği için de acısızca çözülüveren yüzlerce ilişkiden biri...
İnsanlar yaşama, başkalarının yaşamına, başkalarına, gitgide daha saygısız oluyorlardı. Hoş, saygısız olmak da değildi bu; saygıyı hiç bilmemiş hiç öğ renmemiş olmalarıydı. Bir güzellikle karşı karşıya geldiklerinde artık tanıyamamaları, içlerinde, bir kıpırtı olsun, duymamalarıydı. Ellerine ayaklarına bile, kalabalık içerisinde yaşayan insanlar olarak, söz geçirememeleriydi, neredeyse; zaten ürkek kedileri ürkütmeği kişiliğini kanıtlamak belleyen küçük çocuklardan daha başka, daha olgun bir davranışta bulunamadıklarını anlayamamalarıydı...
Herkesin karşısında borçlu, herkesin karşısında uslu. Teşekkür ederken birilerini unutabileceği korkusuyla yoluna çıkan herkese, gülücüklerle, teşekkür ediyordu.
İnsanın, gönül borcuna boğazına dek saplandığı, saç dibine dek battığı bu kurtarıcı-bakıcı dünyası içinde, bir koza usluluğuna ulaşıp kalması beklenir.
Çocukken görülen sevgi çok önemlidir. Çok belirleyicidir de. Sevgi görmemiş olan, sevgi gördüğünü güneşe çıkıp soluyan bir kertenkele hazzı ile anlatana biraz kızar. Çoğu zaman düşünülmeyen şey şu: İnsan, sevgi görmüş ya da görmemiş olabilir ama önemli nokta, sevgi gördüğü ya da görmediği yolunda beslediği düşüncedir. Bu konuda analar babalarla çocuklarının düşündükleri pek ayrı olabiliyor. Önemli olan da "görülen" değil, “görüldüğü düşünülen" sevgi oluyor.
Yorgunluğun, bir yağ lekesi gibi, kişinin gecesine gündüzüne bulaştığı yaz başı günlerinden birinde (kırk yaşını düşünmeden duyarak) pencereden baktığım zaman gördüğüm bozkır kavaklarının ardında, bozkır söğütlerinin, iğdelerinin ardında, incirleri, zakkumları çoğaltıp
İnsanlar güzeldi, çekiciydi. Her birinde bakılacak, beğenilecek bir şey bulabiliyor. Her birinde... Söz gelimi elbet. Her birinde değil ama, çoğunda... Evet, çoğunda... Bir göz, bir yürüyüş biçimi, bir el, bir endam, bir hava