Akhilleus, Patroklos’un cesedini yakmaya çalıştığında alevlerin cılız olması onu üzmüş, o da rüzgârlara dua etmişti rüzgâr çıksın diye. İris de bu isteği alıp Zephyros’a götürmüştü.
Kuşumun cılız göğsümden koptuğunu hissettim.
"Uç küçük kuşum, yükseklere uç. Uç da Tanrı'nın parmaklarına kon. Tanrı seni başka bir küçük çocuğa yollayacak. Benim için şarkı söylediğin gibi onun için de söyleyeceksin. Hoşçakal, benim güzel kuşum."
İçimde büyük bir boşluk hissettim.
"Bak Zeze. Bulutun parmağına kondu."
"Gördüm."
Başımı Minguinho'nun göğsüne dayadım ve bulutun uzaklaşışını seyrettim.
"Ona hiçbir zaman kötü davranmadım."
Başımı dala doğru çevirdim.
"Xururuca!"
"Ne var?"
"Ağlamak kötü bir şey mi?"
"Ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala. Neden sordun?"
"Bilmiyorum. Bir türlü alışamadım. Sanki yüreğim boş bir kafes..."
Hey sen, benim ölümlü bedenim, aklınla iyi şeyler düşün!
Hey sen, benim ölümlü bedenim, dilinle iyi sözler söyle!
Hey sen, benim ölümlü bedenim, ellerinle iyi şeyler yap!