Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Adem varlığa getirilmeden önce yaratılmışlarla, suret verilmiş [musavverat] ve belirlenmiş şeylerle [mukadderd] dolu bir alem vardı ama hiç birinin tadı tuzu yoktu. Acının tuzu [nemek-i derd] eksikti. O seçilmiş örnek gizlendiği yokluktan çıkıp da varlık fezasına gelince Adem'in toprağının sinesindeki semada muhabbet yıldızı yükseldi. Aşka düşme güneşi onun sırrının semasında parlamaya başladı.
Ey derviş! Toprağın [turbet] suretine bakma, terbiyenin sırrına bak. Toprağa bir tohum tanesi atınca toprak onu kat kat fazlasıyla geri verir. Ateşe neyi versen onu bütünüyle yakıp kül eder. Gıdanın sermayesi olan buğday tanesini, bakıp da sinesinde korusun diye dadı gibi olan toprağa verdiler. Çok kısa süre sonra toprak onu kat kat fazlasıyla geri verdi, öyle ki "her bir başakta yüz tane" ( fi külli sünbületin mietü habbe] (Bakara 2:261).
Reklam
Başka bir yerde "O, insanı çömlek gibi kuru çamurdan yarattı" [salsalin ke'l-fehhar] (Rahman 55:14) buyurulur. Çömlek pişmiş, kurutulmuş çamurdur, ses ve gürültü çıkarır. Nitekim adem oğlu gürültücüdür, kafası telaş ve şamatayla doludur, çokça konuşmaya meyillidir. Başka bir yerde "yapışkan bir çamurdan" [tinin lazib] (Saffat 37: 11) bu yurulur, yani her şeye bulaşan ve herkese karışan bir çamur. Başka bir yerde "kuru bir çamurdan" [hamein mesnun] (Hicr 15:26) buyurulur, yani koyu, kara bir çamur. Böylece Allah, Adem'e ölçüyü öğretti ki haddi aşmasın. Ona kendi aslı gösterildi, öyle ki bir üstünlük görürse kendinden bilmesin. Asalet ve üstünlüğün toz toprakta [turbet] değil terbiyede olduğunu bilsin.
Ey bakanlar, bakmaya devam edin! Siz uluhiyetin sırlarına ait hazineleri nereden bileceksiniz? Siz bizim rabliğimizin gaybına ait gizli işlere nasıl karışabilirsiniz? Uluhiyetimizin ve rabliğimizin sırlarına ait gizli işleri hazırlayan biziz. Kısa erimli düşünceler [havatır-ı muh tasar] , cüz'i ilimler ve akıllar, noksan kavrayışlar ve sonradan yaratılmış basiretler [basarr-i muhdes] bizim uluhiyetimize ait sırlara nasıl ulaşabilirler? "G
Toprak ve çamurun üzerindeki şeref kaftanı hiç de abes değildir. Bizler O'nun tarafından üstün kılınmış, O'nun zikrine çekilmiş, O'nun lutfuyla tezyin edilmiş, iradesiyle ortaya çıkarılmış ve meşiyyetiyle yukarı kaldırılmış, sanatıyla şekil kazanıp görünür kılınmış ve ihsanıyla buraya yerleştirilmiş olanlarız. o bizim içimize ne koyduysa koydu. Bizim işimiz bir oyun, sözümüz de mecaz değildir. Faaliyetimizin burnu asla kısalmayacak. Bizim işlerimiz O'nun ilminden geldi ve kadere takdim edildi, dolayısıyla O'nun iradesinin izini taşır ve hikmetin tuğrasını çeker.
Sem' ani de sıklıkla aşk ahdinden insan varoluşunun temeli olarak söz eder. O da Meybudi gibi Elest gününü Adem' in yaratılışı ile dünyaya inmesi arasındaki bir dönemden ziyade ezeli başlangıçsızlığa yerleştirmektedir: Binlerce can feda olsun gönle hoş gelen o vakte ki biz bizsiz olarak bir başımıza iken nihayetsiz lutfun kapısı bize açıldı ve herhangi bir dinleme iradesi olmaksızın kulağımıza pak hicabını ulaştırdı. O, ilim bakımından sordu ve meşiyyet bakımından cevap verdi, ilmi sual edici ve meşiyyeti cevap verici kıldı. Cem' meclisinde bize seçilmişlik sütünü [şir-i ısına) ikram etti. Misak beşiğinde, çaba ve çalışmadan önce bize lutuflarının rızkını gönderdi. Yaptığı ahidle bizim işimizi yoluna koydu ve onu tamamladı. Dinleyiş sahrasında [sahra-yı semd) bize "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sözünü işirrirdi. Soruyu soran da O'ydu, cevabı telkin eden de O'ydu. Farzımuhal "Ben kimim?" de seydi herkesin dili tutulur, her şey silinip giderdi. Herkes hayret içinde olduğu yerde kalır kımıldayamazdı. Ezeli lutfundan dolayı "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dedi ki bu sözün yarısı soru olsun, diğer yarısı da cevabı telkin etsin. (Ravh 84)
Reklam
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Burada bir incelik ve derinlik vardır. Allah "Siz benim kullarım değil misiniz?" demedi, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dedi. O, kulu kendi kulluğuyla [bendegi-yi bende] değil ilahlığıyla [huddyi-i hod] irtibatlandırdı. Kulu kendi kulluğu ile irtibatlandırmış olsaydı kul kulluğunu yerine getirmediğinde bu irtibata halel gelirdi. Bunun yerine O kulunu kendi ilahlığıyla irtibatlandırdı. O'nun ilahlığı daima kemal üzere olduğu ve O'nda asla noksan bulunmayacağı için kulun O'nunla irtibatı hiçbir zaman gevşeyip çözülmeyecektir. Yine O "Ben kimim?" diye sormadı. Böyle yapmış olsaydı kul hayret içinde kalırdı. "Sen kimsin?" diye sormadı ki kul kibre veya ümitsizliğe kapılmasın. "Senin ilahın kimdir?" diye sormadı ki kul çaresiz kalmasın. Tersine soruyu sorarken cevabı da telkin etti. "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dedi. Bu, keremin son noktası ve lutfun zirvesidir.
Filozoflar "Düşüncede ilk olan fiilde son, düşüncede son olan fiilde ilktir [evvelü 'l-fikre ahirü'l-amel ve ahirü'l-amel evvelü'l-fikre]" derler. Düşüncede önde gelen her ne varsa o şey fiilde sonra gelir, fiilde sonra olan her ne varsa düşüncede önce gelir. Nitekim bir adam, "Beni soğuktan ve sıcaktan koruyacak bir ev gerek" der. Önce temeli atar ve duvarları örer, ardından çatıyı kurar. Çatı düşünce bakımından ilkti ama fiil bakımından sonra gelmiştir. (Ravh 616-617)
Ey mümin! Bu dünya imtihanların, belaların, fitnelerin ve zahmetlerin yeridir. Allah'ın o tek bir rahmetten keremiyle müminlere bahşettiği şey sayesinde imana, islama, tevhide, Kur'an'a, hidayete ve daha binlerce zahiri ve batıni nimete sahip olduk. Ebediyet ve karşılık bulma [ceza) yurdu olan ahirette O, doksan dokuz rahmeti bu dünyaya gönderdiği rahmetle birleştirecek. Kullarını ve dostlarını kim bilir ne nimetlerle ne ihsanlarla, ne keremlerle şereflendirecek! Akıl, bu tek rahmetin varlığını ve sonuçlarını bile anlayıp açıklamaktan acizdir!
"Rahman ve Rahim olan Allah 'ın adıyla" (Fatiha 1: 1). Önce Allah 'la başlayıp sonra Rahman ve Rahimle devam etmenin hikmeti şudur ki O, bunu kulların şu üç haline uygun olarak gönderdi: Yaratma [aferiniş], besleyip koruma [perveriş] ve affetme [amurziş]. Allah ismi başlangıçta [ibtida] kudretle yaratılmışlara yönelmeye, Rahman ismi nimetin devamıyla besleyip korumaya, Rahim ismi nihayette rahmete bağlı olarak onları affetmeye işarettir. Allah adeta şöyle buyurmaktadır: Mahlukatı önce kudretle yarattım, sonra nimetle besleyip korudum ve sonunda rahmetle bağışlayacağım. (Keş/ 1 :29)
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.