"kısacası iyileşmeye çalışıyorum artık -kendimi öldürmeye kalkmış ama suyun çok soğuk olduğunu anımsayınca var gücüyle yeniden kıyıya dönmeye çalışan bir adam gibiyim."
birini sevmeye başlamak bir anda olan bir şeydi ama birini sevmemek zaman alırdı. bir evden çıkıp gitmek daha zordu; geçmişini, anılarını, yaşanmışlıkları ama en önemlisi alışkın olduklarını geride bırakmak gerekir. oysa yeni bir eve girmek daha kolaydır, yeni olan şey insanı her zaman heyecanlandırır. artık giyilecek hâli kalmamış, ipleri sökülmüş, sünmüş eski hırkanı üzerinden çıkarıp atmak daha zordur ama yeni kıyafetler insanı hep heyecanlandırır. insan vazgeçmekten, elinde olanı bırakmaktan rahatsızlık duyar ama yeniyi daima kollarını açarak karşılar.
ama yaşadıkça ve yalnızlaştıkça sevmemek kolaylaşır, güvenmemek kolaylaşır; bırakıp gitmek, vazgeçmek kolaylaşır. Hâlâ kolayca sevebilen insanlar ya çok güçlüdür ya çok tecrübesiz. hâlâ kolayca güvenebilenler ya hiç terk edilmemiştir ya da... ya da çok incineceklerdir.
hâlâ kalbiyle yaşayan pek az insan kalmıştı. ve onlardan biri yanımda uzanmış benimle yıldızları seyrediyordu ama gökyüzünde hiç yıldız yoktu, kalbiyle bakmayanlar için.
"ben de bir gün iyileşir miyim? insan olmayı öğrenebilir miyim? sevmeyi, sevilmeyi, heyecanlanmayı, korkmamayı, kaçmamayı, hayal kurmayı... yaralarım iyileşir mi bir gün?"
parkta oynamanın ne demek olduğunu bilmiyordum, biri seni itti diye ağlayabilmenin de. hatta ağlamanın bile ne olduğundan emin değildim. ama en çok merak ettiğim şey, biri sana sarıldığı an hissettirdiği duyguydu.