Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
192 syf.
3/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Hafiften feministik hava soluduğum bu kitapta 'kadın'ın 16. yüzyıldan günümüze kadar olan sosyal konumundaki değişim örneklerle anlatılmış. Yer yer beğendiğim ve hak verdiğim kısımlar olsada kitabı genel anlamda çok sıkıcı buldum.
Kendine Ait Bir Oda
Kendine Ait Bir OdaVirginia Woolf · Ren Kitap · 202437,8bin okunma
120 syf.
9/10 puan verdi
·
28 günde okudu
ZİRVEDEKİ KIZLAR
Farklı etnik ve kültürlerden gelen kadınların başarıya ulaşırken ödemiş oldukları bedeller ve 1980 İngilteresinin politik durumunu anlatır. Bu kadınlar ayrı ayrı kendi hikayelerini anlatıyor. Her birinin bu düzenle farklı şekilde ve farklı zamanlarda mücadele etmiş olmasına rağmen, aslında hepsinin konusu aynı, ataerkil toplum ve kadınlara
Top Girls
Top GirlsCaryl Churchill · Mitos Boyut Yayınları · 2020100 okunma
Reklam
Genç yaşta sıkıșmış ve engellenmiş durumda ölmemek elinde miydi?
Ama o sayfaları tekrar okuyup içlerindeki o sarsıntıyı, o öfkeyi fark edince yazarın yeteneğinin hiçbir zaman eksiksiz ve bütün olarak dışa vuramayacağını görüyorsunuz. Kitapları biçimini yitirecek, çarpılacaklardır. Sükûnet içinde yazacağına öfke içinde yazacaktır. Karakterlerini anlatacağına kendini anlatacaktir.
146 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 saatte okudu
Ben kendimi bildim bileli kadınları anlatan, kadın duyarlılığını yansıtan; hikâyeler, şiirler, romanlar okumayı hep çok severdim. Tezer Özlü, Ayfer Tunç, Melisa Kesmez, Didem Madak, Virginia Woolf, Sylvia Plath gibi yazarlar beni çok etkilemişti ve hâlâ da etkiliyor. Onların eserlerini okurken kendimle özdeşleşiyorum adeta. Fakat kadın hakları ve
Feminizm Herkes İçindir
Feminizm Herkes İçindirBell Hooks · Bgst Yayınları · 2012895 okunma
Acaba zihinlerimizin de bedenlerimiz gibi cinsiyeti var mıydı? Tam bir memnuniyet ve mutlu­luğa erişmek için onların da birleşmesi gerekiyor muydu?
Babaları ya da anneleri üzerinden geçmişi düşünebiliyor. Daha önce de söylediğim gibi kadın yazarken geçmişi anne ve büyük anneleri aracılığıyla düşünür.
Reklam
…insanın kendi cinsini övmesi her zaman şüphe uyandırır, çoğu kez de saçma bulunur; hem de, bu durum için söylediklerim nasıl doğrulanabilir ki? Bir dünya haritasına bakıp Amerika’yı Kolomb keşfetti ve Kolomb bir kadındı; ya da elinize bir elma alıp yerçekimi yasasını Newton buldu ve Newton bir kadındı diyemezsiniz ki. Yahut gökyüzüne bakıp uçaklar havada uçuyor ve uçakları kadınlar icat etti de diyemezsiniz. Duvara kadınların boyunu kesin olarak ölçebileceğimiz bir işaret konmamıştır. İyi bir annenin niteliklerini, bir kız evladın bağlılığını, bir kız kardeşin vefasını ya da bir temizlikçinin kabiliyetlerini ölçebileceğimiz, birer santimlik dilimlere güzelce bölünmüş bir mezuramız yoktur elimizde
Çünkü Mary Carmichael’ın kadınların, karşı cinsin hercai ve göz boyayan ışığıyla aydınlatılmamış, yalnız kaldıklarında kendilerini yansıtan, tıpkı pervanelerin tavana vuran gölgeleri gibi belirsiz, o hiç yazılmamış davranışlarını, hiç söylenmemiş veya eksik söylenmiş sözlerini nasıl ele alacağını görmek istiyordum.
Örneğin, erkeklerin edebiyatta yalnızca kadınların aşığı olarak gösterildiğini ve diğer erkeklerle, askerlerle, düşünürler ve hayalperestlerle olan arkadaşlıklarının hiçbir zaman anlatılmadığını varsayalım. Shakespeare’in oyunlarının ne kadar küçük bir bölümünde yer alabilirlerdi o zaman, edebiyat nasıl da değer kaybederdi! Muhtemelen Othello’nun büyük bir kısmı ve Antonius’un da önemli bir bölümü yine de elimizde olurdu. Ama ne Sezar, ne Brütüs, ne Hamlet, ne Lear ne de Jaques’den söz edebilirdik. Edebiyat, akıl almaz derecede fakirleşirdi; tıpkı kadınların yüzüne kapanan kapılar yüzünden hesap edemeyeceğimiz kadar fakirleştiği gibi.
Ve “dünya dedikleri şeyden kopuk” yaşamalıydı. Bu sırada, Avrupa’nın diğer tarafında, bu çingeneyle veya şu önemli hanımefendiyle serbestçe yaşayan, savaşlara katılan, daha sonra kitaplarını yazmak için geri döndüğünde işine müthiş ölçüde yarayacak türlü hayat deneyimlerini engelsizce ve sansürlenmeden edinen genç bir adam vardı. Tolstoy, evli bir hanımla bir manastırda gizli ve “dünya dedikleri şeyden kopuk” bir yaşam sürseydi, verdiği dersler ahlaki olarak ne kadar yüceltici olursa olsun, Savaş ve Barış’ı zor yazardı, diye düşündüm.
Reklam
İnsan bir an için kendini Charlotte Brontë’nin farzedelim ki yıllık üç yüz sterlinlik bir geliri olsaydı –ama akılsız kadın, ro­manlarının tüm telif haklarını bin beş yüz sterline satmıştı– bir şekilde o kalabalık, hareketli dünyayı, o hayat dolu kasaba ve yöreleri daha iyi bilseydi; daha çok şey deneyimlemiş olsaydı, kendisine benzeyen insanlarla görüşebilseydi; farklı insanlarla tanışabilseydi ne olurdu diye düşünmekten alamıyor.
“Kadınların hiçbir zaman... Kendilerine ayırabilecekleri yarım saatleri bile olmuyor.” yaptıkları şeyler her zaman kesintiye uğratılırdı. Yine de orada düzyazı ve kurgu eserler yazmak şiir ya da oyun yazmaya göre daha kolaydı. Çünkü daha az odaklanma gerektiriyordu…”
“Şüphesiz aklı biraz karışmış olmalı zavallı kadının, yoksa kitap ve şiirler yazamaya kalkışacak kadar komik duruma düşmezdi, iki hafta uyumasam dahi öyle bir şey yapmazdım.”
…düşüncelerden nasıl alıkoyabilirdi? diye sordum alaycı gülüşleri ve kahkahaları, dalkavukların yaltaklanmalarıyla profesyonel şairlerin kuşkuculuğunu zihnimde canlandırırken. Yazabilmek için kendini şehrin dışında bir odaya kapatmış olmalıydı.
Açıkça görülüyor ki, on altıncı yüzyılda böyle bir ruh hâlinde olan bir kadın bulmak imkânsızdı. O zamanlarda hiçbir kadının şiir yazamayacağını anlamak için, önünde çocukların diz çöküp ellerini birbirine kavuşturduğu Elizabeth döneminden kalma mezar taşlarını ve o kadınların erken ölümlerini düşünmek; o karanlık, sıkış tıkış odalı evlerini görmek yeterlidir.
351 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.