Camier kemerden ayrıldı ve karşı kaldırıma geçmeye koyuldu. Mercier onu geri çağırdı ve aralarında bir tartışma başladı, öylesine aptalca bir tartışmaydı ki sizlere aktarma saçmalığında bulunmayacağım.
Döşemenin üzerinde yatacağım ve günün ağarmasını bekleyeceğim, dedi Mercier. Açık gözlerimin önünden birçok görüntü ve yüz geçecek, çatıya düşen yağan yağmur hayvan pençeleri gibi gürültüler çıkaracak ve gece bana renklerini anlatacak. İçimde kendimi pencereden aşağı atma isteği uyanacak ama bastıracağım bunu.
Artık her şey yolunda mı? dedi Camier.
Hayır, dedi Mercier.
Peki yoluna girecek mi? dedi Camier.
İnanıyorum, dedi Mercier, evet, inanıyorum buna, kesinkes olmasa da, ama inanıyorum, evet, her şeyin sonunda yoluna gireceği o günün geleceğine.
Bu öldürülme mesleğini icra ederken nazlanmanın âlemi yoktur, sanki yaşam kaldığı yerden sürüyormuş gibi davranmak gerekir, en zor olanı da budur zaten, bu yalan.
Gündüz vakti, sevimsiz bir küçük kırsal bölgenin ortasında dikkatinizi bile çekmemiş olan küçücük önemsiz bir mezra, yandığında nasıl bir etki yaratır, bilemezsiniz! Sanki Notre-Dame birader!
JÖNS: [...] Aşk nezle kadar salgındır. Direncini, bağımsızlığını, varsa, yürek gücünü yer bitirir. Bu kusurlu dünyada her şey kusurluysa, kendi kusursuz kusurluluğu içinde en kusursuz olanıdır aşk.