Gün doğumuna yakın ayak sesleri,
Huzur veren ezan nağmesi, taze çimen kokusu, Temmuz'u andıran bir Şubat ayı birerken, ömrümüz Ağustos da gibi...
Yol boyunca sanki insana tanıdık kasımpatılar boy boy sıralanmış taze bir merhaba demenin telaşı içerisinde gibi...
Ellerim ceplerimde, dudağımda çok afili, özlemle yaren, yoldaşlık eden bir ıslık ezgisi, yüzümde hayta çocuk gülümsemesi, hisli ve sessizce tüm hüzünlerimi geçmiş olduğum yol kenarlarına tıpkı kurabiye ufalar gibi...
Her yanım, hülyalarım, aristo mantığım, rotasını yitirmiş gemi, pusulasını şaşırmış yön, parolayı unutmuş, bezgin, kayıp sözcükler gibi...
Bu hangi düşün yorgunluğu?
Bu hangi yangının külleri?
Bu hangi sorgunun sanıklık hali?
Bu hangi hezeyan?
Hassas insanlar en çok Mart ayında ölür, bu bana oldu, ya size?!