Herkesin dogustan gelen ve damarlarında bulunan, tüm düşüncelerinin, duygularının ve isteklerinin sonucu olan, belli somut ilkeleri vardır. Bu ilkeleri soyut olarak çoğunlukla tanımaz, aksine yaşamına geri dönüp baktığında bu ilkelere hep uyduğunu ve sanki görünmez ipler tarafından çekilir gibi onlar tarafından çekilmiş olduğunu görür. Bu ilkeler kendilerine göre onu mutluluğuna ya da mutsuzluğuna götürürler.
Yaşam bir satranç oyunu gibidir, bir plan yaparız, ancak bu planın gerçekleşmesi, satranç oyununda rakibin, yaşamda ise kaderin keyfine kalmıştır. Planımızın uğradı o değişiklikler çoğu zaman öyle büyüktür ki uygularken bazı ana hatlarını tanımak bile zorlaşır.
"En laf anlamaz ve düşmanca davranan bir insan bile birazcık nezaket ve güler yüzle yumuşak ve iyi huylu bir hale getirilebilir. Dolayısıyla balmumu için sıcaklık ne ise insanlar içinde nezaket odur."
Birisi bizim için gerçekten çok değerliyse, bunu ondan sanki bir suçmuş gibi gizlemeliyiz. Bu elbette pek sevindirici değildir, ama doğrudur. Bırakın insanları, köpekler bile büyük dostluklara katlanamazlar.
Birinin yalan söylediğinden kuşkulanıyorsak, ona inanmış gibi görünmeliyiz: Böylece cesareti iyice artar, daha fazla yalan söyler ve maskesi düşer. Buna karşın gizlemek istediği bir gerçeği kısmen ağzından kaçırdığını fark edersek; buna inanmamış gibi görünmeli böylece gerçeğin tamamını anlatması için onu kışkırtmalıyız.
İyi niyetle düşünülmüş de olsa, konuşma sırasında hataları düzetmeye yönelik imalardan kaçınmak gerekir; çünkü insanları incitmek kolaydır, düzeltmekse zor, hatta olanaksızdır. Dinlemek zorunda kaldığımız bir konuşmanın saçmalıkları biz kızdırmaya başladıysa, bunun, iki deli arasında geçen bir komedi sahnesi olduğunu düşünmeliyiz . Dünyaya ciddi ve en önemli konularda ders vermek için gelmiş olan biri, bu işten sag salim kurtulmuşsa, kendini mutlu saymalıdır.