ahlak ne tabiiyet ne düşüncelerdeki hikmetti, ahlak ihtimallerin sonsuz bütünlüğünü yaşamaktı.
.. Ahlaktan çoğunlukla anlaşılan, hayatı düzen içerisinde tutan bir nevi asayiş talepleridir; ve hayat, o taleplere bile itaat etmediğinden o talepler tam anlamıyla yerine getirilemezmiş, böylelikle de biçare kalmış birer idealmiş gibi bir manzara arz ederler. Ama ahlakı o raddeye getirmemek lazımdır. Ahlak hayalgücüdür
İkincisi de hayalgücünün keyfilik olmadığıydı. Hayalgücünü keyfiliğe devrederseniz sizden intikamını alır.
Romanın tanıtım bülteni oldukça ilgimi çektiği için yazarla tanışmamı sağladı:
“William Beckford'un Vasık'ı dünya fantastik edebiyatının başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Borges'in de en sevdiği romanlar arasında yer alan Halife Vasık'ın Öyküsü, haz düşkünü kahramanını öyle güzel hicvediyor ki, insan onda kendi portresini görmekten rahatsız mı olsun yoksa bundan da "haz" mı alsın bilemiyor. “
Ben kendi portremi görmedim Halife Vasık’ta, dolayısıyla bahsedilen “haz”ı da yaşamadım ama mitoloji ile fantastik edebiyatın çok başarılı bir biçimde harmanlandığı bu eseri, Borges gibi ben de çok sevdim.
Kitabın sonuna eklenen değerlendirmede,oryantalist bakış açısıyla yazıldığı söylenerek ve İslam’ı bilmemekle suçlanarak dilimize çevrilmiş bu esere haksızlık edildiğini düşünüyorum.
“Vasık veya Hârûn el-Vâsık Billâh dokuzuncu Abbasi halifesi olarak 842 (hicri 227) ile 847 (hicri 232) döneminde hüküm sürmüştür. Fakat tahmin edeceğiniz gibi romanda bahsedilen Halife Vasık’ın tarihteki bu gerçek kişi ile hiçbir alakası yoktur. Şahsen ben İslam Ansiklopedisinde anlatılan Halife Vasık’ı daha çok sevdim.