İtalya kara edebiyatının günümüzdeki en tanınmış yazarlarından Andrea G. Pinketts 1961 yılında Milano’da doğdu. Kahramanı Lazzaro gibi gazetecilik ve yazarlıkla uğraştı. Renkli kişiliği ile öne çıkan Pinketts, polis soruşturmaları sonucunda hakikate ulaşma temasını araştıran “Kabadayılar Okulu” adlı edebiyat akımının kurucusudur. Pek çok dile çevrilen, Scerbanenco ve Mystfest ödüllerini kazanan Pinketts’in önemli kitapları arasında: Il vizio dell’agnello (1994), Il senso della frase (1995, Courmayeur Festivalinde Polisiye Kitap Ödülü), Io, non io, neanche lui (1996) ve Lazzaro, vieni fuori (1997), [Lazzaro, Dışarı Çık’ı, Çev. Nilgün Onart, Ayrıntı Yay, 2011] yer alıyor.
Vicdan azabı nedir? Yaptıkların yüzünden duyduğun sorumluluk korkusu mu yoksa canlı olduğun için, yaşadığın bir ana takılan kelepçemi? Vicdan azabı üzerinde timsah gözyaşları döktüğün bir mezardır.
Padme Amidala ile beraber bir etkinlik yapmaya karar verdik.
Etkinliklere göz attığımızda yeraltı edebiyatının nerdeyse hiç okunmadığını ve türün çok fazla bilinmediğini düşünerek, böyle bir etkinliğin türün tanınması ve anlaşılması adına yararlı olacağını düşündük. Daha önceleri yeraltı yazarları için tek tek etkinlik
İtalyan yeraltı edebiyatının önemli bir yerini dolduruyor diyebilirim kitap için. Kayıp Zamanın İzinde imaları ile başladı eser bilinç akışını çok iyi yansıttı bana. İtalyan edebi eserlerinde sıkça gördüğüm belirsiz ironi de sıkça kullanılmış eserde.
Bence çok güzeldi, okunmaya değerdi.
Kahramanımız Lazzaro Sant'Andrea'nın kendi iç hesaplaşmaları bizi kitap boyunca yalnız bırakmıyor. Öyküde bir cinayet var, kahramanımız da bunu araştırıyor. Bu yönüyle bir polisiye bekliyorsanız yanılırsınız, çünkü, dedik ya, bu bir psikolojik roman. Lazzaro'nun bağları da çok belirsiz. Geçmişi ile, bulunduğu ya da yaşadığı yer ile, diğer karakterlerile, tanıştığı kadınlar ile bağlarını anlayamıyorsunuz. İlişkilerinde, hislerinde hep bir yarım kalmışlık var.
Tam bir inceleme olmaktan ziyade verdiğim düşük puanı savunurcasına eleştiri yazmak sanırım niyetim. Spoiler vermekten kaçınarak bir kaç şeyden bahsedelim. Öncelikle kitap oldukça karanlık ve belirsiz. Evet, yeraltı edebiyatının çoğu kitabı gibi karanlık olması şaşırtmıyor, ama, öyküye hizmet etmeyen bir belirsizlik hakim olması rahatsız edici.
Kitap Prous'un Kayıp Zamanın İzinde'sine göndermelerle başlayıp, pek çok alt kültürü falan alttan alttan tanıtıyor hikaye içinde ki bunu sevdim. Ana karakterimiz bir parça entellektüel bolca çapkın bir tip. Anasını arayıp kim sordu beni dediğinde kadın hangi sırayla sayayım diyor o derece. Bu karakterin tanıştığı iki kızla hikayesi sürerken bir taraftan da bir çocuk cinayeti olayı devam ediyor ama polisiye kitap olarak düşünüp almamanızı öneririm. Hayal kırıklığı olur. Onun dışında hızlı okunan güzel bir vakit geçirmelik kitap.