Yeterince savunulabilmesi için özgürlüğün ve aynı zamanda özgür toplumun ne olduğunun iyi bilinmesi gereklidir. Özgürlükle bireysel sorumluluk arasında içiçe bir ilişki vardır. Hayek'e göre Özgürlük sorumsuzluk demek değildir. Özgür insanlar bireysel sorumluluğa inanmalıdırlar. Özgürlük hem bireyin tercih yapma imkanına ve yüküne sahip olması hem de eylemlerinin yol açacağı övgü ve kınamayı omuzlaması demektir. Özgürlükle sorumluluk birbirinden ayrılamaz. Oysa, hem bireysel sorumluluğa hem de bireysel özgürlüğe olan inanç birlikte zayıflamıştır. Bunda bilimin yanlış yorumlanmasının, bu yorumlardan türetilen historisizm ve determinizm tezlerinin önemli etkisi olmuştur. Özgür bir toplumda bireye genel, soyut, eşit kanunlar ve kurallarla tanınan ve korunan bir özel alan bırakılır, bireyin sınırları çerçevesinde tercihler yapabileceği bu alan aynı zamanda bireysel sorumluluk alanıdır. İkisi birden kavranılmadan özgürlüğün mahiyeti anlaşılamaz ve haliyle mahiyeti anlaşılmayan bir şey korunamaz.
"...zenginlik ve refahın ana kaynağı uzmanlaşma ve iş bölümüdür. Uzmanlaşma ve iş bölümü ise ilgili alanlardaki bilgiye ortalamanın üstü seviyede sahip olan insanların varlığına bağlıdır."
Bilim her zaman ve her konuda gerçeğe ulaşmaya yetmemektedir. Bazı konular bilimin ilgi alanına girmediği gibi, bilimin kendisinin kuruluşu ve işleyişi de gerilim ve çelişkilerle doludur. Bilimsel paradigmaların ilerleyişi ve bilimin bilim olduğunun tespit edilişiyle ilgili teoriler bize sırf bilime dayanan bir beşeri hayatın olamayacağını göstermektedir. Nitekim olamamıştır da. O yüzden "bilimsel hayat" türü laflar anlamsız ve saçmadır. Kaldı ki, sosyal bilimlerin bilim olup olmadığı bile tartışmalıdır. Fen bilimlerinden sosyal bilimler için çıkarılabilecek çok az ders vardır. Fen bilimlerinin malzemesinin bilimsel araştırmaya elverişliliğini sosyal dünyaya taşımaya çalışan kimseler ya Comte gibi saçmalamış veya Marx gibi canavarlığa yol açacak bir zemin hazırlamışlardır. Bilime dayanarak özgürlüğü, adaleti açıklayamaz, ahlak kuralları geliştiremez, en iyi yönetim biçiminin ne olduğu ve kimin yönetmesi gerektiği gibi sorulara cevap bulamayız. O yüzden, Atatürk'ün bize bilimi ve aklı miras bıraktığını söylemenin zannedildiği kadar kuvvetli bir anlamı ve değeri yoktur. Nitekim bu sloganımsı sözü takip eden başka bir söz veya açıklama da yoktur. Yani, bu söz, her ne ifade ediyorsa, başladığı yerde bitmektedir.
Otoriter ve totaliter rejimlerde, genellikle, bireysel inisiyatif ve sorumluluk almakta isteksiz, silik şahsiyetli, resmî, genel doğruyu benimsemeye ve tekrarlamaya çok teşne, yalaka, riyakâr, kuvvete tapıcı, maddî menfaatle kolay satın alınan, slogan ve marşlarla kolayca mobilize ve manipüle edilen, resmî ideoloji doğrultusunda her ortamda ve her vasıtayla endoktrinasyon tâbi tutulduğu için akıl, muhakeme, karşılaştırma, reddetme yetileri iyice dümura uğramış, ayrıntıları göremeyip kaba ve çoşkulu red ve tasdiklerle anlam ve düşünce dünyası doldurulmuş insanlar yetiştirilmektedir.