Zeynep

Zeynep
@szeynep
506 okur puanı
Ocak 2017 tarihinde katıldı
Özgürlük, yalnız kalabilmeye denir. İnsanlardan uzaklaşabiliyorsan, onlara hiçbir muhtaçlığın, paraya ihtiyacın, sürüye uyma içgüdün, aşka, şana şöhrete hevesin ya da merakın yoksa özgürsündür, bunların hepsi sadece yalnızlıktan ve sessizlikten beslenir. Yalnız yaşayamıyorsan, doğuştan kölesin demektir. Ruhen ya da zihnen en yüce mertebelere ulaşmış olabilirsin: Soylu bir kölesin öyleyse ya da zeki bir uşak, ama özgür değilsin.
Sayfa 356
Reklam
İnsanların çoğu hiç üzerinde düşünmeksizin kimseye ait olmayan, sahte hayatlar yaşıyor. Oscar Wilde, "İnsanların çoğu aslında başka insanlardır," demiş ve haklıymış. Kimi hayatını arzu bile etmediği bir şeylerin peşinde harcar; kimi ömür boyu istediği, ama hiçbir işine yaramayacak bir şeyleri arar durur; kimileri de kendini kaybeder [...] Ama büyük çoğunluk yaşadığı için mutludur, kafasını fazla yormadan hayatın tadını çıkarmasını da bilir. Genel olarak bakıldığında, insanoğlu pek az ağlar; inlediğinde ise kendi edebiyatını yaratmış olur. Karamsarlığın demokratik bir söylem olarak ömrü kısadır. Dünyanın mutsuzluğuna yalnızlar ağlar - ağladıklarını da kendilerinden başka duyan olmaz.
Sayfa 352
İdealimdeki kader, emekli bir binbaşı olmak. Sonsuza kadar basit bir emekli binbaşı olamayacak olmak çok üzücü. Tam olmaya duyduğum açlık, beni bu gereksiz hüzne gark etti. Hayatın trajik kofluğu. Merakım benim, tarlakuşlarının kız kardeşi. Günbatımlarının kalleş sıkıntısı, tan vaktinin ürkek süsleri. Buraya oturalım. Gökyüzü buradan daha iyi görülüyor. Yıldızlı derinliğin sonsuzluğu ne kadar da avutucu. Göğü seyrederken hayat daha az yakar canımızı; hayatın iyice kızdırdığı yüzümüzden, narin bir yelpazeyi hatırlatan hafif bir rüzgâr geçer.
Sayfa 310
Sevilmek, gerçekten sevilmek nasıl büyük bir yorgunluktur! Başkasının heyecanlarının yükü haline gelmek nasıl bir yorgunluktur! Özgür olmayı, hep özgür olmayı istemiş bir insanı sorumluluk hamalına dönüştürmek: bazı duygulara cevap vermek, mesafeli davranmama inceliğini göstermek, sırf başkaları kendimizi bir heyecanlar prensi yerine koyuyoruz, insan ruhunun verebileceğinin azamisini kabul etmek istemiyoruz sanmasınlar diye. Nasıl da yorucudur varlığımızın bir başkasının duygularıyla olan ilişkisinin esiri olduğunu hissetmek! Öyle ya da böyle, ister istemez bir şey hissetmek, gerçekte tam bir karşılık bile bulmaksızın, biraz da olsa sevmek zorunda olmak nasıl bir yorgunluktur!
Sayfa 300
Sisler olsun ya da olmasın, bir şehrin uyanışını, kırda şafak sökmesinden daha dokunaklı bulmuşumdur hep. Şehrinki daha bir yeniden doğmaktır, güneş önce koyu bir aydınlıkla, ardından nemli bir ışıkla ve sonunda ışıl ışıl bir altın sarısıyla çayırları, ağaççıkların karaltılarını, yaprakların açılmış avuçlarını yaldızlamakla yetinmek yerine, pencereleri çalarak, her renkten duvarlara, açıklı koyulu çatılara konarak, bütün marifetlerini pencerelerde, duvarlarda ve çatılarda sergilediğinde, bunca farklı gerçekliğe can verdiğinde, uyandırdığı umut da daha fazladır. Kırda şafak seyretmek bana iyi gelir; şehirde şafak ise hem iyi hem kötü gelir ve bu iyi gelmesinden daha iyidir. Evet, çünkü bana verdiği daha büyük umu- dun içinde, her umuttaki gibi hafif bir acılık vardır, gerçek olmayışının burukluğunun izidir bu. Kırda sabah var olur; şehirlerde ise, vaat eder. Biri yaşatır, öteki düşündürür. Bütün meşhur lanetliler gibi ben de, düşünmenin yaşamaya yeğ olduğunu hissedeceğim daima.
Sayfa 263
3.389 öğeden 1 ile 6 arasındakiler gösteriliyor.