Toparlarsak, doğa durumundaki insanın mülkiyet hakkı iki yerden kaynaklanır: Emeğini, dolayısıyla kendisinin bir parçasını nesneye katmasından ve yaşamak için sahip olmak
zorunda olmasından.
"Dinin doğruluğu bir doğa üstü güce atıfla açıklanır. Ya ideolojinin doğruluğu nereden kaynaklanır? Ancak, nihai meșruluk kaynağı ideolojinin mutlak doğru olduğuna inanılmasıdır. Ideoloji doğrudur, çünkü doğrudur. Onu geliștiren kiși veya kișilerin hata yapması düșünülemez. Bu tavrın en tipik örneği Marksist Sosyalistlerin Marx'a ve sosyalizme bakıșıdır. Onlara göre Marx beșerin kaderinin sırlarını çözmüș bir deha, hatta bir peygamberdi."
Atilla Yayla dincileri dogmatiklikle suçlayan 'ilerici' Marxistleri güzel paylamıș :)
Modernliğin bir nispet meselesi olduğunu unutmayın. Her zaman dilimi ondan önceki zaman dilimlerine göre moderndir, yani son zamana daha yakındır. Gözden kaçırılmaması gereken bir diğer nokta, modernin modern olmayandan, modernin modern öncesinden tamamen kopuk, bütünüyle yeni ve farklı olamayacağıdır. Bu eșyanın tabiatina, ontolojik gerçekliğe aykırıdır. Modern öncesi, modern ve post-modern ayrımı zamanın kendisinin değil biz insanları yaptığı ayrımdır. Zaman böyle bir muameleye tabi tutulduğunu bilseydi belki de kızardı.
İnsanların farklı yeteneklere sahip olması toplum için büyük bir avantaj sağlamaktadır ve bu farklılıkları ortadan kaldırmaya kalkışmak kıtlığın ortadan kaldırılması veya hayatımız üzerindeki olumsuz etkilerin en aza indirilmesi çabalarında felaket doğuracaktır.
Bütün basın-yayın araçlarının birer devlet işletmesi olduğu ülkelerde, hemen hatırlanacak bir sözle, gazeteciler, sadece, “yönetimi övmekte sonsuz derecede özgür”dürler