Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Barbara Cartland
Barbara Cartland Yorumları ve İncelemeleri
Barbara Cartland yorumları ve incelemelerini, Barbara Cartland kitabı hakkındaki okur görüşlerini , Barbara Cartland puanlarını 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her şey Ruckford Markisi'nin bir handa konaklamasıyla başlar.Tam yatmak üzere hazırlanırken kapısı açılır,içeriye beyazlara bürünmüş bir genç kız girer.Kız o kadar güzel,gözleri o kadar muhteşem bir renktedir ki adamın bir yanlışlık olduğunu söylemesine fırsat kalmadan kız kapıyı kilitler ve kapı kırılırcasına dışarıdan çalınmaya başlar.Kız Markiden kendisini kurtarmasını ister.Kısa bir tereddütten sonra perdelerin arkasına saklanmasını işaret eder.Bir an için Marki bir kumpasın içinde olduğunu düşünür.Fakat kapıyı açtığında karşısında sefih ruhlu Sir Julius'u görünce kızın başının gerçekten dertte olduğunu anlar ve olaylar gelişir.Aksiyonu bol, ilginç,güzel bir kitaptı.3
Merhabalar efendim
İzmit’te bir sahafta geziyordum ki mavi kapaklı üzerinde adı yazmayan iki kitap aldım. İşte ilkini bitirdim ki buradayım. Aslında tam anlamıyla bitmedi çünkü içinde iki tane hikaye varmış Fakat bugün burada Seven Unutmaz’ı konuşacağız.
İsmine aldandım ve kitap bitene kadar dedim ki karakterler ayrılacaklar yıllar geçse de birbirlerini unutmayacaklar ama hiçte öyle olmadı. O kadar keyifle ve pembe dizi tadında ilerledi ki iyi ki okudum dedirtti.
Kitabımızda ki karakterlerimiz Kamala ve Conrad tesadüfen karşılaşırlar ve maceraları başlar. Kamala o kadar güzeldir ki onu gören her erkek kendisine hayran olur. Conrad ise yakışıklı, cesur bir denizcidir. Kamala ailesini kaybettiği için teyzesi ve eniştesiyle birlikte yaşamaya başladığından beri hayatı zindana döner. Onu deli gibi kıskanan kuzeni ve zalim eniştesinin onu yaşlı biriyle zorla evlendirmesi her şeyin son zaddesi olur.
Tesadüfen başlayan bir aşk, macera dolu anılar, saflık ve iyilerin kazandığı bir dünya.
İyi ki kitaplar var.
Kitabın ilk 5 bölümü hakkındaki düşüncelerim şu şekildeydi: İnanılmaz sıkıcı ve yavaş ilerleyen bir kitap. Sözde aşk kitabı ama karakterler duygusal anlamda hiç yakınlaşmış değil. Ayrıca Lucia saçma bir şekilde Marki'yi haddinden fazla övme ve yüceltme; yazar da saçma bir şekilde Venedik'i yerip İngilteriyi pohpohlama eğiliminde. Beğenme ihtimalim düşük ama finali güzel bağlanırsa ortalama bir puan verebilirim.
6. bölümü okumamla ise düşüncelerim şu netliğe kavuştu: Kitap berbat.
Peki bir bölümde ne değişti? 5. bölüm ile 6. bölüm arasında ne oldu da dürüst ve iyi biri gibi görünen Marki bir anda bu kadar rezilleşti ve saf bir kızdan faydalanacak kadar alçaldı? Ne oldu da Lucia Marki'nin teklifini kabul edecek kadar tutkulu ve âşık bir kadın oldu? Ne oldu da birbirlerine gram duygu beslemeyen bu ikili Romeo ve Juliet'e döndü? Yazar; sıkıldı ve kitabı bir an önce bitirmek mi istedi, olayların çok yavaş ilerlediğini görüp bir anda hızlamaya mı karar verdi yoksa karakterlerini ve hikâyesini mi unuttu? Ne oldu bilmiyorum ama olan ne idiyse keşke olmasaydı. Keşke kitap bu kadar saçma ve kötü bir hâle geleceğine sıkıcı olarak kalsaydı.
İşin üzücü yanı, Barbara Cartland'ın çok iyi kitaplar yazabildiğini de biliyorum. Üst üste kötü kitaplarını okumama rağmen yeni başlayacağım her kitabını Aşk Yolunu Bulur kadar çok sevmeyi umut etmekten de vazgeçemiyorum. Ama umutlarım hep boşa çıkıyor.
270 syf.
7/10 puan verdi
1981'de Altın Kitaplardan çıkan bu roman iki adet hikayeden oluşuyor:
1)Aşkla Yarışılmaz
2)Aşkın Zirvesinde
İlk hikaye klasik 19. yy. İngiliz aşk romanı. Annesi ve babasını küçük yaşta kaybeden Alita amcasının yanında yaşamaya başlıyor ama adeta bir hizmetçi gibi. Atlara bakmak ve onları yetiştirmekle görevli olan bu kızın hayatı,atları satın almak isteyen Clint Wilbur'un gelmesiyle değişiyor. Birinci hikaye bu şekilde ilerleyen klasik bir aşk romanı.
İkinci hikaye ise biraz daha değişik. İspanya'ya yiğenlerine bakmaya giden Derrin,abisinin bir arkadaşıyla tanışıyor.Zamanla sevdiği Miquel adlı bu adamın birtakım güvensiz hareketlerini seziyor. Bir anda kendini karışık olayların içinde bulan Derrin,abisi ve arkadaşı Allan ile bu olayları çözmeye çalışıyor.
Bana göre çerezlik bir romandı,kafa dağıtmak için okunabilir.
Barbara Cartland bence British-Scottish Romance türünün yaratıcısı. Günümüzde bu türde çok satan bir çok kitap var. Yazarları övgüler alıyorlar ama Barbara Cartland daima küçümseniyor. Halbuki Cartland'ın kadınları cesur, güçlü, kendilerinden beklenenlerin dışında çevresi ve dünyayla ilgili, zeki, dürüst karakterlerdir ve kitapları günümüzde bu türde yazanların hepsini etkilemiştir. Bazıları iyi bazıları kötü 700'ün üzerinde kitap yazmış, demek ki sadık bir okuyucu grubu varmış. Kitaplarını yazmaya başladığında kadınların seçme ve seçilme haklarının olmadığı, erkek egemen bir dünyada yaşadığı(hala çok değişen bir şey yok) unutulmamalı.
Yeterli sayıda kitaba ulaşamadığım için okuma krizlerine girdiğim ve ne bulursam okuduğum ilk gençlik yıllarımdaki Barbara Cartland kitaplarını sevgiyle hatırlıyorum.
Müthiş güzel,aksiyon,heyecan ve aşk dolu bir kitaptı.İngiltere'deki Ascot at yarışları için hazırlanan,her yıl girdiği yarışlarda birincilikler kazanan Kont Trevarnon kiraladığı hanın yandığını öğrenince müthiş sinirlenir.Çünkü haftalar öncesinden her yer doludur.Kendine ait kadınlardan uzak,yalnızca atlarıyla ilgilenecek yeni bir yer bulması neredeyse imkansızdır.Ta ki gözüne genç Sir Gerard Langston takılana kadar.Gerard fakir bir asilzadedir ve hatırladığı kadarıyla Ascot'ta bir evi vardır.Kendisine bir haftalığına bin altın vererek evini kiralamayı kabul ettirir.Fakat Gerard'ın söylemediği bir şey vardır.Evde kız kardeşi Demelza ile birlikte yaşamaktadır.Kontun adı kadınlarla fazlasıyla anıldığı için kız kardeşini korumak için söylemez.Hemen Londra'dan Ascot'a gidip durumu anlatır.Uzaktaki halasına göndermek ister.Kız at yarışları yüzünden gitmek istemeyince bir şartla kabul eder.Gizli geçitteki odada kalmasını ister.Hemen hazırlıklar yapılır.Fakat olaylar,entrikalar öyle bir hal alır ki kız kontu kurtarmak için kendini ifşa etmek zorunda kalır...
Pandora; anne ve babasını bir araba kazasında kaybettikten sonra amcası ve yengesiyle Lindchester'deki Piskopos Sarayında yaşamaya başlamıştı.Fakat mutlu değildi.Yengesi güzelliğini kıskandığından kıza bir hizmetçi gibi davranıyordu.Piskopos amcası ve Sophie yengesi 3 günlüğüne Londra'daki bir davete katılmak için hazırlık yapıyorlardı.Pandora 3 gün için özgür ve mutlu olacağını düşünürken yan odada konuşmakta olan amcası ve yengesinin konuşmalarını duyduğunda korkudan felç geçirmek üzereydi.Amcasının yanında yardımcısı olarak görev yapan Prowler Witherige Pandora'ya evlenme teklifinde bulunmak için amcasından izin istemişti.Adamı her gördüğünde saçları diken diken olan Pandora hemen bir plan yaptı.Amcası ve yengesi gider gitmez adı fazlasıyla çıkmış anne tarafından kuzeni Chartwood Earl'dan yardım isteyecekti.Bu nedenle alelacele hazırlanıp yakınlarda bulunan Chartwood şatosunun yolunu tuttu.Acaba Lord Chart ona yardım edecek miydi?..
Dük Deshar Ingiltere'nin en önde gelen çapkınlarındandı.Sayısız aşk macerası yaşamış fakat hiç aşık olmamıştı.Son sevgilisinden ayrılırken aklında sosyeteye Iskoçya'dan yeni gelen dul Lilly vardı.Herşeyden çabuk sıkılan Dük Deshar gizemli Mısır'a bir seyahat düzenlemeye misafirler arasına dul Lilly'i de katmaya kararlıdır.Fakat esrarengiz Mısır'da onu bekleyen başka gizemli olaylar onu beklemektedir...
Marista Rockbourne; 3 yıl önce babasının kumarda ailelerine ait Rockbourne şatosunu kaybetmesiyle yakında bulunan Dovecot Malikanesine yerleşmelerinden sonra felaketler birbirini izlemişti.Babası bu acı ve utanca dayanamayıp kendini en yakın göle atmış, cesedi bulunamamıştı.Anneleri bu acıya dayamayıp 1 yıl sonra ölmüş,Marista erkek kardeşi Antony, kız kardeşi Letty ve dadıları Hannah' la yaşamaya başladı.İki gün önce şatonun yeni sahibi şatoya gelmiş; renksiz,sıradan hayatlarına bir nebze de olsa hareket katmıştı.Sabah gelen mektup içlerini karartmaya yetmiş, şatonun yeni sahibinin avukatı tarafından yazılan mektup evde oturdukları sürede ödemedikleri kira parasını talep etmişti.Hiç istemese de kız kardeşi Letty'nin ısrarıyla Matrisa şatoya gidip yeni ev sahipleri ile konuşup,gerekirse yalvarmaya hazırdı. Acaba yeni ev sahibi Earl Stanbrook, denildiği kadar acımasız ve canavar mıydı?Yoksa onlara merhamet gösterecek
miydi?..
Barbara Cartland tam bir romantik.
İlk gençlik çağlarımda okumaktan keyif aldığım bir yazardı. Kitapları genellikle Prensler, prensesler, kontlar, dükler etrafında şekillenir.
Bu kitapta da Prenses Ilena ve Prens Vladilas arasında geçen zoraki evlilik ve ülkenin durumu romantik bir şekilde işlenmiş.
Barbara Cartland okumak bir nostalji, geçmiş günlerin tatlı bir hatırlayışıdır.
Kitap çok eğlenceli başlamıştı ama biraz ilerledikten sonra hafif sıkıcı olmaya başladı. Derken yazar bir anda öyle bir bomba patlattı ki kitap da çok heyecanlı bir hâl aldı. Son sayfaya kadar da bu heyecan devam etti. Kitabın sadece aşk değil, aynı zamanda böyle hafif aksiyonlu bir kitap olması çok hoşuma gitti.
Karakterler de inanılmaz güzeldi. Yazarın güçlü kadınlar ve kibirsiz erkekler yazmasını o kadar seviyorum ki. Bu kitabında da çizgisini bozmadan, Ola ve John gibi sevilesi karakterler yazması beni çok memnun etti. İkilinin ilişkisi birazcık hızlı başlasa da sonradan o kadar samimi ve merak uyandırıcı bir hâl aldı ki beğenmemem mümkün olmadı. Özellikle aralarında yanlış anlaşılmaların olduğu kısımları okumak çok keyifliydi.
Üst üste okuduğum kötü kitaplardan sonra bu kitap ilaç gibi geldi. Barbara Cartland'ın tarzını zaten beğeniyordum, bu kitabıyla da kendisine olan beğenim katlandı.
Rex Daviot Hindistan'da İngiliz hükümeti adına casusluk yapan bir bürokrattır.Kısa süreliğine İngiltere'ye gelen Rex Hindistan Dairesi Başkanı Sır Terence ile acil buluşur.Kraliçenin kendisini Hindistan'ın kuzeyindeki eyaletin valiliğine atamak istediğini öğrenen Rex'in karşısında iki sorun vardır.Bunlardan biri bir eş,diğeri ise yüklü bir servet.Nitekim bu ikisi olmadan valilik yapması mümkün değildir.Fakat bu iki sorunu ortadan kaldıracak tek bir çare Sir Terence' den gelir.Kısa zamandan beri yanında kalan yeğeni Quenella hem güzel hem de fazlasıyla yüklü bir servete sahiptir.Fakat evli bir adam olan Alman Prensi tarafından fazlasıyla bir taciz niteliğinde ilgiye uğramaktadır.En son kendisine ilgisini gizlemeyen adam kıza bir davette sahip olmaya kalkmış,çığlıklarına yetişenler tarafından kurtarılmıştı.Hala bu olayın travmasını yaşıyordu.Onu buralardan götürüp kurtarabilecek kişi Rex'ti.Acil evlenmeleri ve uzaklaşmaları olabilecek bir devletler arası skandalı da önleyecekti...
Merlin Markisi Alexis en son metresi Herster'ın yanından ayrılıp ablasıyla buluşacağı zaman kaderini tamamen değiştirecek kararlar alacağından habersizdi.Fakat ablasının getirdiği haberler zaman kaybetmeden harekete geçmesi gereliliğini taşıyordu.Babası ölmeden önce ailesine ait servetin neredeyse yarısından fazlasını tüketmiş; en çok sevdiği Melincourt konağının bitişiğindeki 500 dönümlük arazi ve Dover Köşkünü bir yabancıya satmıştı.Tabi evdeki birçok değerli tablo ve eşyaları da bu yabancıya borç para karşılığında vermişti.5 yıldır tanışma lütfunda bukunmadığı bu adamdan kızı Lucretia Hedley ile evlenmek için izin isteyecekti.Lucretia adamın tek çocuğuydu.Karısı öldükten sonra bütün sevgisini kızına vermişti ve öldükten sonra da epey yüklü serveti kızının dolayısıyla evlenecek kocasının olacaktı.Adam gibi kızı da akıllı bir genç kızdı.Kültürlü,at binme,silah kullanma,yüzme ve saha bir çok alanda ustalaşmıştı.14 yaşından beri Marki'yi seviyordu.Fakat Marki hakkında duydukları onu korkutuyordu.Onun da kendisini sevmesi için Londra'ya gidip rejisör İvor Ordrowki'den kendisini bir salon kadını olması için eğitmesini istedi.Bu arada mümküm olduğunca Marki'yle görüşmemeye çalışarak kendisi düğün gününe kadar saklamayı başardı.Acaba Lucretia genç Marki'nin gönlünü kazanıp,sevgisine sahip olacak mı?..Son sayfasına kadar macera,aksiyon hiç bitmiyor.Müthiş bir kitap.
Arkcraig Dükü İskoçya'da McCraig klanının resi olarak Kildonnon klanının resiyle 10 ay önce bir antlaşma yaparak iki klan arasındaki yüzyıllar öncesinden süregelen kan davasını sonlandırmıştı.Kildonnon klanına 10 bin sterlin gibi yüklü bir para vermiş buna karşılık klan resisinin kızı Margaret ile evlenmişti.Ama işler planlandığı gibi gitmemiş,Margaret ondan nefret ettiğini haykırmış,sevgili olduğu kendi kalanından bir gençle görüşmeye devam etmişti.Ta ki hamile olduğunu anlayıp sevdiği gençle Fransa'ya kaçana kadar.Arkcraig Dükü bunun üzerine kendilerini takip edip yakalamış,gençle düello edip onu ağır yaralamış,genç çok geçmeden ölmüştü.Bunun üzerine Margaret kendini hançerlemiş.Kutarılan kadın ölmediğini anlayınca ilaç içerek hayatına son vermişti.Tüm bunlar Dükü derinden yaralamış,kendi yanında çalışan bay Falkirk'e Londra'da kendilerinin açtığı yetimhaneden kimsesiz bir genç kız getirmesi için görevlendirmiştir.Amacı Kildonnon klanından öç almaktır.Fakat olaylar istenildiği gibi gelişmez Dük kendini bir aşkın pençesinde buluverir...Tarhi roman severler için mutlaka okunması gereken bir eser.
Rona ve Peter'in ilişkisi hiç samimi değildi. Rona'nın erkekler hakkındaki fikirleri ve muhabbetleri de hoşuma gitmedi. Üstüne bir de gereksiz bir Kont olayı yaşandı fakat bu olay doğru dürüst bir şekilde çözülmedi. Kitabın en önemli olaylarından biri olan sır mevzusuysa Tehlikeli Maske kitabındakine çok benziyordu ama bu kitaptaki çok daha başarısız bir versiyonuydu. Final sahnesi desem, hiç içime sinen bir güzellikte değildi.
Hemen hiçbir şeyi sevmemişken kitabı sevmem de mümkün olmadı. Başarısız bir Barbara Cartland kitabıydı.
