Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cafer Solgun

Cafer SolgunDersim... Dersim... yazarı
Yazar
8.1/10
21 Kişi
86
Okunma
5
Beğeni
2.367
Görüntülenme

undefined Cafer Solgun Sözleri ve Alıntıları

undefined Cafer Solgun sözleri ve alıntılarını, undefined Cafer Solgun kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dur akıtma gönlüm yaşını gözünden öpecek bir yer bırak oy bana en yakın bana en uzak sevgili yar hasretine vur beni
Sayfa 22 - İletişim Yayınları
“…silahlar yasaklanmadı hiç öldürmek öldürülmek yasaklanmadı sargı odaları cezaevleri darağaçları yasaklanmadı sömürgeleştirmek zincirle doğmak zincirle büyümek bir gün olsun gülemedim demek yasaklanmadı yasaklanmadı legal yarı-legal illegal açlık tekelcinin dünyası savaş yasaklanmadı yasaklandı fakat kitaplar…” -Nevzat Çelik, Kitap Türküsü şiirinden
Sayfa 192 - İletişim Yayınları
Reklam
…Bu acılara katlanmanın, bu zorluklara göğüs germenin bir paha biçilemez değerde ödülü var; alnımız ak, başımız dik, kişiliğimiz, onurumuz, değerlerimiz lekesiz, tertemiz… “Taşı koysan un ufak olur. Değil insan” diye yazmış şair Gülten Akın. Söz konusu olan, insandır. Çırılçıplak insan…
Sayfa 239 - İletişim Yayınları
Bir de kimbilir, Sevdiğin kadın sevmez olur, Ufak iş deme, Yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir, İçerdeki adama. İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena, Dağları, deryaları düşünmek iyi. Durup dinlenmeden okumayı yazmayı, Bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana, Bir de ayna dökmeyi. Yani içerde on yıl on beş yıl, Daha fazlası hatta Geçirilmez değil, Geçirilir, Kararmasın yeter ki Sol memenin altındaki cevahir! -Nazım Hikmet
Sayfa 137 - İletişim Yayınları
Haydi uyan Günışığı çilemeye başladı başucunda Denizler bir mavilik edindi günden Seher yeline uyup kuşlar tüneğinden uçtu Bu türküyü dinlemeyecek misin… -Metin Eloğlu
Sayfa 238 - İletişim Yayınları
Ne güzel bir okumaymış
Okumak, şartların seni yönlendirdiği mecrayı anlamak demekti. Haksızlığa karşı çıkmanın yanında, “başka bir dünya ve düzen mümkün” heyecanı idi.
Sayfa 80 - İletişim Yayınları
Reklam
Devrimciyim
İlk duruşmanın krizi, cezaevi şartlarına yönelik yapmak istediğimiz konuşmalara izin verilmemesi, dilekçelerimizin kabul edilmemesi idi. “Kimlik tespitinden sonra,” dediler, dinlemediler. Sonra da kimlik tespiti esnasında yaşanan “Devrimciyim” krizi. Adı okunarak kürsüye gelenler “Mesleğin?” sorusuna “Devrimciyim,” şeklinde cevap veriyorlardı. Bu 1971 devrimcilerinden miras bir tutumdu.
Sayfa 227 - İletişim Yayınları
Ayhan Songar isminde “profesör” titri taşıyan bir “muhterem(!)”, muhtemelen darbecilerin siparişi üzerine, yine içeridekilerin adeta “doğuştan suçlu” veya “doğuştan terörist” olduklarını kanıtlamak ve “rehabilitasyon” iddialı, “bilimsel” bir çalışma başlatmış. Hazır ellerinde binlerce “denek” de var iken bu iddialarını kanıtlamak için seçtikleri “teröristleri” alıp onlarla yüz yüze bazı görüşmeler yapmak, sorularına yanıtlar almak istemişler. Beyin filmlerini de çekecek, böylece bu kişilerin beyin yapılarının “normal” olmadığını kanıtlamış olacaklardı.
Sayfa 173 - İletişim Yayınları
Vicdanlı biri olduğu kesin Vartolu'nun
Bir gün bir yerlerde karşılaşmayı çok istediğim bir asker de, adını maalesef unuttuğum Vartolu askerdi. Vartolu, muhtemelen evveliyatında solculuk olan biriydi. Belki ailesinden birileri de içerideydi, bilmiyorum. Operasyonlardaki kaçamak vuruşlarıyla dikkatimizi çekmişti ilkin. Genellikle geride duruyor, öne atılmak durumunda kaldığında da kaldırıp indirdiği copunu bize vurur gibi yapıp yanımıza yöremize savuruyordu.
Sayfa 183 - İletişim Yayınları
“Pişmanlık”, “nedamet getirmek” ve giderek “itirafçılık”, yaşadığım mahpushane süreçlerinin önemli bir kesitinde, hep bir dayatma olarak karşımıza çıktı. Yaşadığımız sistemli baskı, işkence politikalarının ana hedefiydi. Bizden hep “pişman” olmamız, “gençliğimizin elden gittiğine” yanıp yakınmamız istendi; dolayısıyla gençliğimizi heder eden örgütlere karşı öfke duymamız, devlete sığınmamız, merhamet dilenmemiz, inandığımız değerlerden nefret etmemiz… Bu nedenle “direniş” cezaevi hayatlarımızın odağında duran bir kavramdı. Onurunu korumanın, sahiplenmenin yegâne yaşam tercihiydi. İnsanlığınızı, kişiliğinizi korumak için direnmek zorundaydınız; aksi durumda kişiliğinizin paçavraya çevrilmesi işten bile değildi. Cezaevlerinde yaşamak, sözcüğün en gerçek manasında direnmek sınavıydı.
Sayfa 17 - İletişim Yayınları
Reklam
Türkiye’nin ‘70ler, ‘80ler, ‘90lar gibi son derece zorlu yıllarına, büyük ölçüde “içeriden” tanıklık ettim. “İçeride” büyüdüm. Denilebilir ki, kişiliğim de “içeride” şekillendi. Ama ben hiçbir zaman “içeriye” alışmadım, “içeride” olmaya benimsemedim. “İçerisini” hep insan olmanın doğasına aykırı buldum. Hapishanelerde, genellikle uzun süre hapis hükümlüsü kişilerde görülen türden bir “yerleşik” olma duygusuna hep uzak durdum, hiçbir cezaevine “yerleşmedim” yani. Doğrusu, sürekli sürgünler, yeni tipte cezaevlerine yapılan nakiller, sürgünler nedeniyle, buna pek imkân de vermediler zaten.
Sayfa 16 - İletişim Yayınları
Gökte bulut, dalda kaysı. Başlar koymağa hapislik. Karanlık can sıkıntısı… “Kürdün Gelini”ni söyler maltada biri, Bense voltadayım ranza dibinde. Ve olmayacak şeyler kurarım, Gülünç, acemi, çocuksu… Vurulsam kaybolsam derim, Çırılçıplak, bir kavgada, Erkekçe olsun isterim, Dostluk da, düşmanlık da. Hiçbiri olmaz halbuki, Geçer süngüler namluya. Başlar gece devriyesi jandarmaların… Hırsla çakarım kibriti, İlk nefeste yarılanır cigaram, Bir duman alırım, dolu, Bir duman, kendimi öldüresiye, Biliyorum, “sen de mi?” diyeceksin, Ama akşam erken iniyor mahpushaneye. Ve dışarda delikanlı bir bahar, Seviyorum seni, Çıldırasıya… -Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim
Sayfa 28 - İletişim Yayınları
Asıl önemlisi, beraberimizde getirdiğimiz kitaplarımızı vermemişlerdi. Zaten azdı ve şimdi hiç yoktu. Kitapsız olur muydu? Zamanla edinirdik elbette. Tabii ki taleplerimizden biri de bu olmalıydı. “Ziyaretçilerimizin getirdiği yasal kitapların verilmesi”, Metris’de hep temel taleplerimizden biri oldu. İdarenin de bizim de kitaplarla ilgili büyük bir hassasiyetimiz vardı. Bizim hassasiyetimizin neden malum; içerideydik, siyasi tutuklulardık ve okumak yaşam tarzımızın ayrılmaz bir parçasıydı. Zindancılarımızın hassasiyeti ise, “muzır” neşriyata kesin olarak yol vermemek kararlılığından geliyordu. Oysa yasak kitap edinme şans ve imkânımız zaten yoktu. Yasal kitaplardı söz konusu olan, üstelik de 12 Eylül şartlarında “yasal”. Kayıp eşyalarımız için çok üstelemedik ya, kitaplarımızın peşine epey düştük. Her sayımda “Kitaplarımızı ne zaman vereceksiniz?” diye sorduk. Ve hep, alaycı bir ifadeyle “İnceliyoruz,” cevabı aldık.
Sayfa 140 - İletişim Yayınları
Ben de dahil yüzlerce kişi için TCK 146/1 maddesinden idam cezası talep ediliyordu. Bu madde “Anayasal düzeni devirmek” suçunu düzenleyen bir madde idi ve bizden önce kendileri bu suçu işlemişlerdi aslında… Mahkememiz 15 Mart 1982 günü başladı. Diğer askeri cezaevlerinden gelenlerle birlikte sayımız binden fazlaydı ve o zaman Topkapı’daki Atatürk Öğrenci Salonu’nun (AÖS) spor salonu mahkeme salonuna dönüştürülmüştü. Sonradan Metris Cezaevi yakınlarında başka bir mahkeme salonu inşa edildi. O mahkeme salonunda ilk ve son kez o kadar insan birlikte olduk.
Sayfa 226 - İletişim Yayınları
86 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.