Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fahrettin Olguner

Fahrettin OlgunerFarabi yazarı
Yazar
Çevirmen
7.9/10
8 Kişi
48
Okunma
5
Beğeni
1.937
Görüntülenme

Fahrettin Olguner Sözleri ve Alıntıları

Fahrettin Olguner sözleri ve alıntılarını, Fahrettin Olguner kitap alıntılarını, Fahrettin Olguner en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Âlem ezelîdir. Hiç bir ezelî bileşik değildir. Öyleyse âlem bileşik değildir.
Reklam
Kavramlar insan zihninde bulunur. Fakat orda yalnız başlarına durmaz, aralarında bir takım bağlar kurarlar.
Ey bütün her şeyi sebebi Hak! Her şeyin kendi feyzinden çıktığı Kaynak! Ortasında nemli toprak ile denizlerden, Bir de merkez bulunan gök tabakalarının Efendisi! Sana yalvarıyorum, bir günahkar olarak, imdad umarak, Bu kusurlunun, bu günahların hatasını affet! Ey şu Bütün'ün Sahibi, İdarecisi, kendi feyzinle, Unsurları benim de unusurum olan şu tabiatın kirinden temizle.
Oysa mantıkî bir zarurettir ki, bir şey ya vardır, ya yoktur. Üçüncü bir ihtimal bulunamaz...
Burada Râzî, sanki Descartes’ın «düşünüyorum, o hâlde varım» diyen akıl yürütmesinin tam aksi bir hareketle ...var ise düşünüyorum» der gibi düşünmektedir.
Reklam
Hiçbir beklentisi olmadan insanlara yardım etmemiş; onların acılarını, ıstıraplarını, yüklerini paylaşmamış kişilerle yola çıkma!
Mukaddes metinlerin, özellikle Kurân âyetlerinin yorumuna gelince; burada Kurân'ın bir uyarısını dikkate almak zarüreti vardır. Şöyle ki; bizzat Kurân, kendi âyetlerinden bir kısmının "muhkem; açıkkesin" bir kısmının ise "müteşâbıh; benzeşir, kapalı, şaşırtıcı" olduğunu haber vermektedir.” Bunun ardından da Kurân, kendi âyetlerine yaklaşanların iki ayrı sınıf oluşturduğunu; bunlardan birinin; ruhsat sahibi, temiz ve samimi kalbli olduklarını, muhkem, müteşâbih âyetlerin hepsine gönülden inandıklarını, onları bildiklerini, anladıklarını, ikinci sınıfın ise; samimi olmadıklarını, kalblerinde eğrilik ve sapıklık bulunduğunu, Kurân âyetlerine; özellikle de müteşâbih olanlarına kötü niyetle, eğip bükmek ve fitne koparmak maksadiyle yaklaştıklarını haber vermektedir.” Demek oluyor ki mukaddes metinlerin, özellikle de Kurrân âyetlerinin yorumlanmasının vazgeçilmez şartı "ıman" ve samimiyeti- iç temizliği" olmaktadır. Bu ölçü ile bakılırsa tarihte cereyan eden hâdiseleri anlamak oldukça kolaylaşır.
Menkıbeye göre Türkistan Şeyhi Hâce Ahmet Yesevi (0.1166) müridlerinden (7) -öğrencilerinden-olan Hünkâr Hacıbektaş (1209-1270) Anadolu'ya barış sembolü olan güvercin kılığında -donunda- gelir. Burada da ömrünü insanları barıştırıp bir araya getirme çabasında harcar. O'nun bütün yaratıklara nasıl baktığını gösteren menkıbelerden sadece birini
"İnsan, kendi hakikatinin önünde bir engeldir.."
Reklam
Şii ekollerin Kurân'a en ters düşen görüşleri, sanırız, resmi âyin ve ibâdetlerle dinin dış görünüşüne âit konularda ortaya çıkmaktadır. Bu görüşe göre;"belli bir takım fiil ve davranışlar, dinin hedef ve gayesi olamaz. Bunu yapanlar da dindar sayılamaz. Dinin hedefi mânevidir. Dindar, bu mânâya ulaşandır". Bunlar doğru ve Kurân'ın
Türkler'in İslâm Medeniyetine girişleri, kaderin en güzel cilvelerinden biridir. Bu girişe tekaddüm eden yüz yıllarda onların maddi ve mânevi alanda kültür ve değer sistemlerinin, buna bağlı olarak da milli şahsiyetlerinin teşekkül etmiş bulunduğunu görüyoruz. İşte bu millet, girdiği bu yeni medeniyet içinde yeni değerlerle karşılaşır. Bu yeni değerleri kendi temel milli şahsiyetine göre alır, onları yeniden yorumlar ve yeni sistemler meydana getirir. İnanç, düşünce, ahlâk, hukuk, siyâset sistemlerini, mimari, edebiyat... vb. sanat değerlerini, ortak umumi değerler içinden alarak kendi milli şahsiyetine uygun tarzda yeniden oluşturur. Sözgelimi aynı alfabeye bağlı olarak ve fakat başkalarınınkinden ayrı karakterde bir hat sanatı, yine aynı minber, mihrab, cami, minare... gibi ortak konuları kendi usül ve üslübu içinde işleyerek milli karakterde bir dini mimari meydana getirir. Karşılıklı alış-verişlerle İslâm'ın Türk Milleti'ne, Türk Milleti'nin de bu dine ve bu medeniyete büyük hizmetleri olmuştur.
İnsanlığa katkıda bulunanların sayısı, insanlara nisbetle, çok azdır.
Fikir tarihçileri, Hârici hareketi başlatan ve yürütenlerin büyük çoğunluğunun bedevi Arap kabilelerinden olduğu, İslâm öncesi cahiliye Arap âdet ve karakterini teşkil ve temsil ettiği yolunda kanaat belirler.” Kendileri ile fikir yakınlığı bulunan "Zâhiriyye - GörünüşçülerEkolü" bir yana bırakılır ise Hâriciler hiçbir yerde devlet kurmuş ya da iktidara gelmiş değildir. Bir grup olarak da Hâricilik tarih oldu. Bugün "ben Hâriciyim" diyene rastlanmaz. Fakat, fikir ve zihniyet olarak bu akımın gerek bugün, gerekse tarih süreci içinde dâimâ varolageldiği bir gerçektir. Sözgelimi Vehhâbilik ile Hâricülik arasında fikir ve zihniyet benzerlikleri dikkatlerden kaçmayacak kadar belirgindir. Hemen ifade edelim ki Vehhâbilik'in ortaya çıktığı sıralarda Hâricilik çoktan tarih olmuş idi. Bu bakımdan aralarında organik bir bağın kurulması mümkün değildir. Fakat, söylediğimiz gibi, fikir ve zihniyetin sıkı bağları, hatta özdeşliği gözden kaç mayacak kadar açıktır.
Bugünün fizik ilmi ve fizyolojisi bize göstermektedir ki dışarda olun biten hâdiseler; sesler, renkler... bizde; bizim duyu organlarımızda bir takım tesirler meydana getirmektedir. Bu tesirler zihnimizi -şuurumuzu- uyandırmaktadır. Psikoloji buna “uyarı- avertissement" demektedir. Bu uyarıların sonucu olarak şuürda "izlenim
102 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.