Gazi Paşa'nın "yurtta sulh, cihanda sulh" mefkuresi bir özet aslında. İlkenin tamamı şöyle: "Ruhta sulh, Yurtta sulh ve nihayet Cihanda sulh."
Zira ruhunda sulhu sağlayamamış bir kimse odur ki ne yurdunda ne de cihanda sulhu sağlayabilsin. Buna rağmen sağlandığı söylenen sulh; Amerikan emperyalizmi kadar maskeli, İngiliz
Romanlar, bana göre hep bir adım öndedirler. Çünkü onlar diğerlerinden farklı olarak, hakikati bala bularlar ve bu balıda ancak balın tadını bilene sunarlar.
Öyle ki; öyle bir eseri değerlendirmek nasip oluyor bize. Hem romanların duayeni, hemde sanatın ete kemiğe bürünmüş hali. Üstelik bir roman şehri, aşkın ve barışın kenti Çanakkale’den
Millî Mücadele'ye dair ilginiz var ise hatta özelde Akbaş Cephaneliği baskınını biliyorsanız muhakkak ilginizi çekecektir. Nitekim söz konusu baskını gerçekleştiren isimlerden vatansever Köprülülü Hamdi Bey'in bir hikayesi bu kitap. Eğer bu çizgide bilgili olarak okuyorsanız, konunun gelişim aşaması sizi kitaba bağlayacaktır. Gelişme aşamasında da gidişat fena değil. Ancak sonuç kısmından tatmin olduğum pek söylenemez. Bir okur olarak haddime değil ama kıymetli yazar, keşke böyle bir hikayeyi daha uzun uzadıya ele alsaydı. Nitekim sonu sanki bitmek için bitmiş gibi bir havada kaldı. Elbet kişisel kanaatimce.
Bunlar bir yana, Köprülülü Hamdi ve Dramalı Rıza gibi kahramanlara pek rastlanmaz bu topraklarda, Anzavurlara, Gavur İmamlara ise pek sık. O sebeple mutlaka Sadık Ağa gibi, Köprülülü gibilerini bildiğimiz an yanından ayrılmamak gerek. Mertlik mühim. Hikaye örgüsü içinde işlediği Müşerref Hanım ve Melas karakterleri de iyi kurgulanmıştı. Daha da güzel olabilirdi.
Bu tür "kuvvacı" yayınların artması ve Türk gençlerinin bilinçlerinin artması dileğimle...
Yazarın eline, zihnine sağlık.