1962 yılında, İstanbulda doğdu. Kadıköy, Fatih ve Ataköyde, o yılların çocukları gibi tozlu arzalarda, ağaç tepelerinde büyüdü. 1980-83 yıllarında New Yorkta yaşamayı denedi. Marmara Üniversitesi İngiliz Dili Bölümünü 1988de bitirdi. Yazarın ilk öykü kitabı olan Kış Leylekleri 2005te Doğan Kitapçılık tarafından yayımlandı. Bu kitapla aynı yıl Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü aldı. İlk romanı Kıyısız Gemiler de Doğan Kitapçılık tarafından 2006da yayımlandı. 1996 yılından beri Yeditepe Üniversitsi lisans ve lisansüstü programlarında İngilizce dersleri veriyor.
Ömrünün yedi denizinde, sayısız deniz kızları, yalancı sirenler, periler –az çok biliyorsun– şeytanlar, cinler, usta denizciler de tanıyacaksın; seni suyun öte yakasına taşımak isteyecekler, üstelik şaşırtıcı bir hevesle –niye öyleler hiç bilemeyeceksin– ama karşılığında seni isterler unutma. Fakat sen de yani öyle tuhafsın ki, senden iki gıdım isteseler, kendini mutlulukla verecek, hiç sızlanmadan ufalıp dağılacaksın. Çünkü sen kendine hep kendinin en azını bıraktın. Öyle yapma. Sandığın kadar çok değilsin unutma, bitmezsin sanıyorsun ya "pat" diye bitiverince fena afallıyor insan. Yani su senin çocuk, yol senin. Senin yedi denizinde, senden başka kimsenin içinde olmadığı bir kıyısız gemisin aslında. Sana kimse sahip değil. Ya bir liman ara, ya ada ol, ya savrulup dur sonuna kadar, ama kendi yaşamını yaşa becerebildiğince, iyi-kötü.
Hiç bitmeyecek kadar büsbüyük sandığın hayatın ısırgan güneşi "puf" diye bir yerlere saklanacak, elma dersem çık, şeytan aldı götürdü filan palavra, arasan da bulamazsın. Sen öyle bakıp kalacaksın, herkes kadar kayıplı, küçük küçük ayıplı, biraz şaşkın, misketlerini ütülmüş sümüklü oğlanlar gibi küskün ve fakat hâlâ mağrur.
Hastane odasında başlayan, hasta profilleri ve akıl hastanesi kültürünü işleyiş biçimiyle farkını ortaya koyan bir kitap bu. Alzheimer hastalığını anlatan onlarca bilimsel makale okuyabilirsiniz ama bir alzheimer hastasının kafasının içinde ne yaşadığını, neler hissettiğini -neler hissedemediğini belki- daha iyi anlatan bir kitap bulamazsınız diye düşünüyorum.
"Bir geceden bir sabaha bir ömür kaybedilir mi, sen kaybettin. Belki harca harca bitmem sanıyordun ama bittin..."
Kıyıyı kaybeden bir gemi varoluş amacını nasıl devam ettirebilir? Kıyıyı bir gün yeniden bulacağına inanarak mı? Kıyının hiç var olmadığına inanmaya sığınarak mı? Gemi olduğunu unutup kendisini bir gezgin ada sanarak mı? Hepsi mi hiçbiri mi?
Aklını ve geçmişini kaybeden bir insan nasıl dayanır hayata, kendisine ve her şeye? Fikret gibi...
Kitap tipik bir kendini tamamlayamayan ask hikayesini konu edinmis. Her ne kadar begenerek okusam ve kitaptan bircok alinti paylassam da beni rahatsiz eden kisim aslinda akip gidebilecek bir hiza sahip anlatinin, anlatici (karakterimiz Serap) tarafindan surekli yorumlar katilarak bölünmesi. Hani dis dunyaya kendinizi kapatip tam hikayeye dalmissinizdir da yaninizda surekli sizi kitaptan alikoyan birileri vardirya iste o hesap. Yazarimiz bana gore birazcik Serap'in sesini kisip olay örgüsününün sesini acsaydi daha harika bir kitaba imza atmis olurdu.
Aşk Bir Kar TanesiGünhan Kuşkanat · Doğan Kitap Yayınları · 202011 okunma