"
Vicdanın ziyası fen ilimleridir.Aklın nuru medeniyet fenleridir.İkisinin birleşmesiyle hakikat ortaya çıkar.
O iki kanat ile talebenin gayreti artar.
Ayrıldıkları vakit birincisinden taassup(körü körüne bağlanma),
İkincisinden hile ve şüphe doğar.
"Bize Halık'ımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar." dedi bir grup genç Bediüzzaman'a...O da dedi ki,
"Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlık'ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz."
Gittikçe daha dar kıyafetler giyen bu asrın insanı,
ruhundaki darlığın ve daralmanın tezahürünü mü yaşıyor bedeninde?
Dar kıyafetler,dar evler, dar görüşler; hapsedilmiş ruh !
Huzur bulmak,O'nun huzurunda olmanın adı değil midir?
Ve madem Allah ezeli ve ebedi,
o Sonsuz'a,itaat,ibadet ve tefekkürle yakınlaşmak,
darlıktan ve daralmaktan kurtulmanın yegâne çaresi değil midir?
Bizim ruhumuz sınırsızdan yana,sonsuza hasret.
Ne zamanın dar çizgilerinde kalmaya,ne dar dünyada yaşamaya razı.
Kalbimiz daralıyorsa,sıkılıyorsa ruhumuz,
sonsuzdan uzak kalışının acısı değil midir çektiği?