Ama insanların nadiren itiraf ettiği hayati bir yönü daha vardı. Birinin bizi diğer insanlardan kurtarmasını isterdik. Onlarla konuşmaktan veya söylediklerini umursuyormuş gibi davranmaktan bıkardık.
“Diğer tarafa geçmek her zaman zorlu ve tehlikeli bir mücadeleydi, geride izler bırakırdı. Ama duvarı aştıktan veya kırdıktan, geçmişin yükünden kurtulduktan sonra, ödülünüz büyüktü!”
...İnsanlar da bunu yapardı. Güvenli tek yer olarak gördükleri geçmişe tutunurlardı. Yeni bir şey denemek veya durumu kabullenmek onları rahatsız ederdi.
Başarısızlık nadiren bilinçli bir seçimdi ve çoğunlukla kontrol edilemezdi. Fizik, koşullar ve başka insanlar tarafından belirlenirdi. Kontrol edebileceğimiz şey ise başarısızlığa ne tepki verdiğimizdi.
Hepimizin ihtiyaçları vardı, hepimiz savunmasızdık, hepimiz o kişinin sevgisini dizginlemek için harika bir sebebi olduğuna inanıyorduk. Hayatlarımızı kendimizi değerli kılacak biçimde şekillendiriyor ve sevginin -veya sevgi eksikliğinin- bizi yolumuzdan çıkartıp birkaç yolun kesiştiğini bir yere attığını iş işten geçene kadar fark etmiyorduk.
Sevgi güç seviyesini değiştirebilirdi ama birinin diğerini sevmesini sağlayacak bir güç yoktu. Sevgi özgürce verilen ve karşılığında kabul edilen veya reddedilen bir şeydi.