Lars Iyer, Newcastle Üniversitesi’nde felsefe dersleri veriyor. Maurice Blanchot üzerine iki kitabı olan Iyer aynı zamanda kendi blogu Spurious’ta düzenli olarak yazmaya devam ediyor. Kuşku’nun devamı olan Dogma ve Exodus romanları da Kolektif Kitap tarafından yayımlanacak.
Çünkü dünyanın gençlik günleri geride şimdi, yaratılışın gücü çoktan tükendi ve zamanın çok az zamanı kaldı. Hepsi geçti gitti ve artık ibrik suya, gemi limana, yol şehre ve hayat tamamına ermeye çok yakın...
hastalıklı bir şey var bizde, bozulmuş bir şey. ama sadece bizimle ilgili değil bu, bütün dünyayla ilgili. sismograf gibiyiz bir bakıma; dünyanın büyük dehşetlerini bağırsaklarımızda hissediyoruz. bu yüzden sürekli hastalanıyoruz. bu hastalıklı sistem yüzünden.
•
Öncelikle kitaba bu kadar düşük puan veren arkadaşları saygıyla selamlıyorum:) Kesinlikle çok daha iyi bir puanı hak ediyor Kuşku. Bir üçlemenin ilk kitabı.
Kitaptan yoğun bir Beckett ve Godot'yu Beklerken tadı aldım. İki düşünemeyen düşünür ve sonsuz sayıklamaları. Her şey hakkında atıp tutuyorlar. Bir yanı acayip komik diğer yanı korkunç derecede dramatik iki iç içe geçmiş hayat. Kıyamet takıntıları var, Mesih bekliyorlar, Kafka olmaya çalışıp, Brod olmaktan öteye geçemiyorlar. Bir de rutubet var sahi. Canlı, düşünce sahibi, nerden geldiği belirsiz bir rutubet. Okurken kokusunu hissettim resmen:)
Ben şahane bir kitap okudum. Sitede yine az bilinen ve hakettiginin altında notlanan bir kitap. Buna istinaden, fazladan bir kişiye bile olsa ulaştırabilmek için yazmayı görev bildim.
Lars Iyer çok başarılı bir kalem, felsefe dersleri veren bir hoca ve bunun etkilerini ince zeka izleriyle bezenmiş cümlelerinde hissettiriyor.
Kitabın anlatıcısı Lars ve onun güya çok samimi dostu W.'nin düşünemediklerini zannederek aslında düşünmekten yorucu hayatlarını okumak zaman zaman sinir bozucu olsa da gayet keyifliydi. Sinir bozucu kısmı W. adlı uzak karakterin, Lars'ı daima aşağılayan eleştrilerine şahit olmak. Kafka hayranlığıyla beslenerek yazmaya çalışır ve düşünürler, düşünürler, düşüncelerini yarıştırarak rekabetlerini ortaya koyarlar. Matematikten dem vurup, Tanrı'ya uzanan, Yahudilik, Hristiyanlık eleştrileriyle ince sorgulamaları Varlık- Hiçlik ekseninde sürüp giden bir döngünün içerisinde gidip gelirler. Lars'ın evinin rutubeti dünyanın kokuşmuşluğuna bir göndermedir ve kitabın içinde ciddi bir bölümünü oluşturur.
Sadece tek bir alıntı bile kitabı neden okumanız gerektiği sorsunun cevabını verir bence ki o da şöyle bu yazının içinde bulunsun;
"Hastalıklı bir şey var bizde," diyor W., "bozulmuş bir şey. Ama sadece bizimle ilgili değil bu, bütün dünyayla ilgili. Sismograf gibiyiz bir bakıma; dünyanın büyük dehşetlerini bağırsaklarımızda hissediyoruz. Sen bu yüzden hep altına kaçıracak gibisin. Benim burnum bu yüzden.Kuşku sürekli kanıyor, bu yüzden sürekli hastalanıyorum. Bu hastalıklı sistem yüzünden."
Meraklılarına şiddetle tavsiye ediyorum.
Avusturya asıllı filozof Viyana’da doğmuş Ludwig Wittgenstein. Betrand Russell’la ve eserleriyle tanışınca, onun yanında matematik ve mantık okumak için Cambridge’e gitmiş. Zengin ve entelektüel bir ailede, müzik dolu bir evde büyümüş, ailenin sekiz çocuğundan en küçüğüymüş ve erkek kardeşlerinden üçü psikolojik sorunlar yüzünden intihar