Her ne kadar Malcom genelde Müslüman mabetlerinde konuşma yapsa da gerek Müslüman gerekse Müslüman olmayan siyahlardan oluşan bir dinleyici kitlesine hitap ediyordu. Etkileyici dili ve tarzıyla siyah Hıristiyanları da davasına kazandırdı.
Clay’in antrenörü Ferdi’ye Pacheco daha sonraları şöyle diyecekti: “Malcom X ile Ali çok yakın iki kardeş gibiydiler. Neredeyse birbirlerine aşık gibiydiler.” Clay’in gözünde Malcolm “yeryüzündeki en zeki siyah adam”dı. Pacheco bile etkilenmişti ondan: “Malcom X zehir gibi zeki, ikna edici ve büyük liderler ve azizler gibi karizmatikti. Bu özellikleri kesinlikle Ali’ye de geçiyordu.”
“Eğer birileri Yahudileri eleştirirse Yahudilerin sesi herkesten çok çıkar. Her zaman siyah adama öğüt vermek için can atarlar. Ancak hiçbir zaman kendi sorunlarını çözme usullerini siyah adama önermezler.” Malcolm’un gözlemlerine göre, Yahudiler ekonomik nüfuzları sayesinde Miami Beach ve Atlantic City’yi ele geçirmişlerdi, üstelik yalnızca oralarla yetinmemişlerdi. “Hollywood’un sahibi kim? New York’un en büyük endüstrisi olan giyim endüstrisini kimler elinde tutuyor?... Sahip olmaya değer bir şey varsa, bilinki onun sahibi Yahudi’dir.”
Öte yandan diğer açılardan Malcolm daha hoşgörülü olmuştu. Irklar arası sevgiye ve evliliğe dair yeni düşüncelerini açıkladı. "Sevgiye kim karşı çıkabiliz ki? Bir insanın kimi seveceği onu ilgilendirir." Ayrıca çok, kültürlü gelecete "siyah kültürün baskın bir kültür olacağı" öngörüsünde bulunuyordu..
Hapishaneden çıktıktan sonra hükümeti nadiren eleştiren ve münferit yetkilileri neredeyse hiç anmayan Elijah Muhammed’den farklı olarak Malcolm dobra dobra konuşup gerektiğinde isim de veriyordu.
'Ne alırsan peşinatsız' ilanlarını duyan yoksul zenciler, sinek kağıtlarına düşen sinekler gibi bir bir düşüyorlardı dükkâna. Yahudilerin gözüne az buçuk girebilmiş olduklarından, aldıkları malın bedelini birkaç taksitte ödüyorlardı, bu da tam bir rezaletti. Mal dedimse hani, şimdiki zenci dükkanlarında satılan ucuz, cicili bicili, elden düşme malların aynısı... Meydan soygunculuğuna eş olan faizin fâhiş oranlarına boyun bükerek, matbaalarda özenle bastırılmış
ama asla okunmayan o kontratlara karmakarışık imzalar çiziktiren beceriksiz, çalışmaktan çatlamış, nasır tutmuş ellere kayıyordu gözlerim daha çok.
Dışarıdan bakıldığında Muhammed çekici bir adam değildi. Kısa boylu, neredeyse kel ve çirkin biriydi ve ciddi bronşit rahatsızlıklarından bedeni zayıf düşmüştü. Ancak bu bedensel özellikleri müritleri üzerinde kurduğu çekim gücünün önüne geçemezdi. Ne de olsa onun gerçekten Tanrı’yla konuştuğuna inanmışlar yeryüzündeki görevinin siyah ırkı kurtarmak olduğuna kani olmuşlardı. Muhammed iktidar ve otorite kaynağıydı. Örgütündeki bir kadına seks talebinde bulunduğunda bu teklifinin bırakın reddedilmesi, sorgulanması bile onun nazarında mümkün değildi. Kendini dinin cinsel günahlarla ilgili kurallarını doğrudan ihlal eden davranışlar sergilemesi onun için önemli değildi.
"Allahın birliğini öğreten İslam dininin esasları, Mümine, diğer kardeşleriyle ilgili içten ve gönüllü sorumluluklar yükler. Böylece hepsi Tek İnsanlık Ailesinin fertleri olurlar... Hakiki Mümin, İnsanlığın Birliğini kabul eder.."
John F. Kennedy Havaalanı'na indiğinde altmış kadar destekçisi ellerinde "Hoş geldin Malcolm Kardeş" yazılı dövizlerle onu selamladılar. Malcolm, Stanleyville katliamından ABD hükümetini ve Kongo'daki Moise Tshombe rejimini sorumlu tutmakta gecikmedi. Bu "feci sonuçları" doğuran şey, diye ekliyordu Malcolm, Johnson'ın finanse ettiği, Tshombe'nin paralı askerleriydi. Amerika'nın Kongo'ya müdahalesini, bir kez daha kışkırtıcı bir dille "tavukların tünemek üzere kümeslere dönmesi" diye nitelendiriyordu..