Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mehmet Ali Kılıçbay

Mehmet Ali KılıçbayEfsaneler ve Gerçekler; Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu yazarı
Yazar
Çevirmen
8.4/10
23 Kişi
153
Okunma
29
Beğeni
4.350
Görüntülenme

Mehmet Ali Kılıçbay Sözleri ve Alıntıları

Mehmet Ali Kılıçbay sözleri ve alıntılarını, Mehmet Ali Kılıçbay kitap alıntılarını, Mehmet Ali Kılıçbay en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nereden nereye...
Mesela şu anda bence yeterince vurgulanmadı; diyelim Cengiziye geleneği. Hani belki hatırlı­yorsunuz, İbn-i Battuta, Orhan Gazi’yi ziyaret etmiş, çok şaş­mış. Orhan Gazi o sırada yokmuş, bunun yerine işte hanımla­rından biri misafir ağırlamış. İbn-i Battuta bunu çok garip bulduğu için kaydetmiş. Bu olay tamam diyelim bu 14. yüzyılın başında; ama 15. yüzyılın başında Timur, bir İspanyol elçisi Ti­mur’un yanına gider ve orada Timur'un hanımları şölenlere katılıyorlarmış; hatta yabancı misafire içki ikram eden başhatun oluyormuş, kendisi de alıyormuş; ondan sonra büyük bir şeref olarak elçiye de sunuyormuş. Bunlar tabii çoktandır Müslü­man; yani Timurlular. Oysa bu Moğollar'dan gelen bir gelenek­tir ve çok uzun bir süre boyunca devam etmiştir.
"Ben (Tuğrul Bey) bu işin başlangıcında Horasan'da idim. Bir gün beni havaya kaldırdılar. Etrafımı sis bürümüştü. Burnuma güzel bir koku geliyordu. Ba­na, gaipten biri, 'Ne istersen olacak' dedi. Ben de 'Uzun ömürden başka bir şey istemem' diye yanıtla­dım. Bunun üzerine 'Senin yaşın yetmiştir" dediler" (Zübdat, s. 25; Ahbar, s. 15-16).
Sayfa 49 - Selçuklu cülus gelenekleri
Reklam
Her şey değişmezlik üzerine, her şey bu değişmezliğin zir­vesini ve bunun mükemmelliğini temsil eden İstanbul'un ihtişa­mını yeniden üretmek, genişleterek üretmek üzere ve sistemin kilit taşı olan padişahı dokunulmaz, erişilmez bir, adeta, minik yeryüzü tanrısı haline getirmek üzere örgütlenmiştir.
Sayfa 30 - Mehmet Ali Kılıçbay
Menkıbe çok üniversal zamanları ve mekânları kapsayan bir olgudur ve özellikle dünya tarihini kapsayan büyük siyasal oluşumlarda çok önemli rolü vardır.
Sayfa 12 - İmge Yayınları
Edebali bir fıkıh alimi midir? Bana göre büyük bir ihtimalle değildir. Çünkü Şakayık-ı Numaniye'dekı Taşköprülüzade'nin ifadesi hariç, hiçbir kaynak Edebali'den hukuk tahsil etmiş, Os­man Gazi'nin danışmanı olan bir kişi olarak bahsetmiyor. Yal­nız "ilm-i rüya-yı hûb bilirdi" diye Aşıkpaşazade'de, Neşri'de ve Oruç Bey'in tarihinde geçer.
Sayfa 79 - Edebali fıkıh alimi midir?
Reklam
İşte daha yakından bakıldığında bunların yalnızca Rûm Abdalları deni­len, bu çok genel ifadeyle ifadelendirilen bir zümreden ibaret olduğunu görüyoruz. Bunların içerisinde Mevleviler yok. Bunların içerisinde Kadiriler, Rufaîler yok, ki bunlar Selçuklu döne­minden beri Anadolu'da mevcut, bayağı da nüfuz sahibi sûfi çevrelerdir.
Sayfa 72 - Abdalan-ı Rum kimlerden oluşuyor.
Hepinizin de bildiği gibi Avrupa kıtasında kurtlar öldü. Yaşadığı tek yer Roma civarın­daki Abruzzi'lerdir. Hâlâ orada kurt ulumaları duyarsınız ve birtakım meraklı turistler de hususi Abruzzilere giderler bunun için.
Sayfa 12
Ne kadar ünvan, o kadar itibar!
Türk toplumu fazlasıyla nominalist. Bir şeyin adına sahip olmanın, onun aslına da sahip olmak anlamına geldiğini düşünüyor. Bu yüzden herkes, şu veya bu şekilde "önemli" olabilmek için, bu önemin gerektirdiği kazanımları elde etmek yerine, "önemli" sayılan ünvanı ne pahasına olursa olsun elde etmenin peşinde. Ünvan, bizimki gibi ülkelerde çabucak bir meta haline dönüşür ve almak için layık olmak değil de, bir şeyler vermek, verenin bir işine yaramak gerekir. Bu da yurttaşlığı değil, kulluk bilincini doğurur.
Cengiz Han zama­nında kurulmuş olan ve bütünüyle 150 yıl yaşamış imparator­luk devrinde oluşturulan eğilim ve politikalar Osmanlılarda ya­ şamaya devam etmiştir. Bunun en güzel örneği damga vergisi­dir. Damga, mühürdür. Yapılan alışveriş çerçevesinde basılan mühürdür. Moğollar devrinde tamğa denilen damga ticaret üzerinden devlete verilen vergidir. Hâlâ bugün damga pulu adıyla vergi veriyoruz ve bu 13. yüzyılda kurumlaşmış olan bir vergidir.
Reklam
Nizam-ı Alem böyle bir şey. Değişmez bir evren, değişmez bir dünya düzeni algılaması ve bu değişmez dünya düzeninin algılaması da şöyle oturtuluyor. Bunu belirleyen Tanrı'dır. Ama Tanrı birazcık da Hıristiyani bir şekilde absenteist bir Tanrı'dır, yani yeryüzünün işlerine müdahale etmez. Onun için kâhyası vardır ve bu kâhya kavramı da Mezopotamya kökenlidir veya Mısır kökenlidir. Tarım imparatorluğu kökenlidir. Bu da Zilullah-ı fiil-alem olarak Tanrının yeryüzündeki gölgesi olan padişah biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Bursa'nın erken döneme ait bir tah­rir defterinin başında bu metin bulunuyor. Burada Geyikli Ba­ba’nın dervişleri ile beraber Kızıl Kiliseyi fethinden sonra, baba meyhordur diye Orhan Gazi'nin ona 2 yük şarap, 2 yük rakı gönderdiğini söylüyor.
Sayfa 71 - Geyikli Baba'ya hediye olarak içki gönderiliyor
Damga, mühürdür. Yapılan alışveriş çerçevesinde basılan mühürdür. Moğollar devrinde tamğa denilen damga ticaret üzerinden devlete verilen vergidir. Hâlâ bugün damga pulu adıyla vergi veriyoruz ve bu 13. yüzyılda kurumlaşmış olan bir vergidir.
Sayfa 65 - Damga vergisi
Acaba niye Osmanlı Devleti, İm­paratorluğu dedik de İstanbul İmparatorluğu demedik. Çünkü Roma İmparatorluğu diyoruz başkentinin adıyla anıyoruz. Bi­zans İmparatorluğu diyoruz başkentinin adıyla anıyoruz. Ama buna karşı Osmanlı İmparatorluğu diyoruz. İstanbul imparator­luğu demiyoruz. Oysa İstanbul İmparatorluğu olmalıydı bu devletin adı.
Sayfa 28 - Mehmet Ali Kılıçbay
Milliyetçilik adı altında ırkçılık meşrulaştırılıyor!
İnsanlarımızın çoğu hayali bir üstünlük duygusuna sahip ve tabii bunun uzantısı olarak, kendinen aşağı etnisiteler olduğuna inandığı için, eşyanın tabiatı gereği, üstünlerinin de olduğuna inanıyor. Dünyayla insan olma tabanında birleşmeyi ve bütünleşmeyi bir türlü beceremediğimiz için, ırkçı görüşlere ancak kendimiz söz konusu olduğunda karşı çıkıyor ve bunu da insanlık idealleri nedeniyle değil de, "Türklere bu nasıl yapılır?" zihniyeti içinde sergilediğimiz için, aslında ırkçılığı meşrulaştırmış oluyoruz. Türkler kendilerini insanlık ailesinin "mümtaz" bir unsuru olarak değil de, ötekilerle eşit bir üyesi olarak görmeyi beceremedikleri sürece, dünyada daha birçok aşağılanmaya uğrayacağımız kesindir.
Sayfa 51 - Kesit YayıncılıkKitabı okudu
120 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.