İnsan cemiyetinin yakasından yakalayacağım, “Bana borcun var! Evvela onu ver! “ diyeceğim..
93 harbinde şehit olan 2 kardeşini 25 milyon insanın kendisine borcu diye bir tarafa kaydetmiş, sarhoş olduğu zaman hep bu alacağından bahsederdi..
Ben taş devrinde Türk, tunç devrinde Türk, altın devrinde Türk olmak isterdim. Bütün hilkat devirlerinde Türk, devirsiz hayatlarda Türk, hayatsız devirlerde Türk!... Türk doğmak, Türk ölmek! Türk, Türk, Türk!...
Memleketin zaten neresi benim? Ereğli'de kömür Fransız! Haydarpaşa'da demir Alman! Yalnız Yemen'de dökülen kan Türk! Üstünde ölüp altında gömülecek kadar bir toprak; bu mu memleket? Elçi tercümanlarının çiğnedikleri leşe siz Osmanlı İmparatorluğu mu diyorsunuz?
Ali Suavi Çırağan'ı basıp Sultan Murat'ı tekrar tahta geçirmek isteyinceye kadar Abdülhamit 'örfen' deliydi; sonra 'tıbben' çıldırdı. Düşün bir kere: Suavi vakasından sonra Prusya elçisine, "Beni muhafaza edin!" diye yalvarıyor. Belinde Osman'ın kılıcını taşıyan bir adamın bir kavas kadar haysiyeti yok. Bir ecnebi sefirine bunu söylemek için bir devlet reisi deli olmalı.
Zaten bu Osmanlı hanedanı Dostoyevski'nin Karamazof ailesine benzer: İçlerinde dahisi var, budalası var; sarhoşu, delisi var; katili, bestekarı, şairi var; ne arasan var.