Yaşamlarımızın toplumsal bağlamları tamamen rastlantısal olarak oluşan olayların ve eylemlerin bir yığını değildir; onlar yapılandırılmış yada farklı şekillerde kalıplanmış.
Hizmet sektörüne ait birçok alanda, insanların duygularının toplum içindeki sergilenişini yönetmeleri, onların becerilerini geliştiren eğitimin kilit bir parçası haline gelmiştir.
Çoğunuz dünyayı, ailelerimiz, arkadaşlarımız ve çalışma hayatlarımız gibi kendi hayatlarımızın tanıdık bildik özellikleri açısından görürüz. Ancak sosyoloji, niçin belli bir tarzda davranış gösterdiğimizi anlamak için daha geniş bir bakış açısına sahip olmamız gerektiği konusunda ısrarcıdır.
Yaşamlarımızın en sarsıcı yönlerinden birisi, geride kalanları çoğu zaman cevaplardan çok sorularla bırakan intihar olgusudur. Niye Bazı insanlar Canlarına kıyma kararı alıyor? Onların yaşadığı baskılar aslında nerden geliyor? Birey ve toplum arasındaki ilişkiyi araştıran İLK sosyolojik klasiklerden birisi, Emile Durkeheim’ın intihar oranlarının analizidir.
......aynı zamanda rasyonellesmeyle ilgili bazı açık tehditlere de dikkat çeker. Ona göre, verimlilik ve teknik ilerleme arayışı, zamanla bireyselliğimizi yok sayarak kaderimizi tayin etmeye başlayan bir dışsal güç gibi görünen bir toplum üretmeye başlar. Weber'in tezinde toplum, kaçıp kurtulması mümkün olmayan bir
'çelik kafes'e dönüşür. Bunun daha ileri bir sonucu, aracın, amaçlar üzerinde egemen olduğuna dair bir eğilimin oluşmasıdır. Başka bir ifadeyle bürokrasi, etkili bir sosyal yardım sistemi, iyi düzenlenmiş bir sağlık hizmeti veya verimli bir kamu hizmeti sağlamak gibi öteki amaçlara ulaşmak için bir araçtır. Fakat zamanla gücü arttıkça, bürokrasi diğer amaçlara hizmet etmek yerine, kendi varlığını sürdürmeye odaklanır ve böylece egemen (asıl belirleyici) haline gelir.