Her zamanki gibi sessizdi,fakat yüzünden öfke okunuyordu.Kızın gülmesi belli ki rahatsız ediyordu onu.O an öküzün birinin altına teneke tutuyordu.Bunu gübre yığınına ayacağı yerde kıza doğru yürüdü, çekinmeden yüzüne savurdu.
Kaldığım bir yer yok. Sürdüğüm bir konu yok çünkü. Kişi, az önceki kişi değil ki. Hiçbir anı tutmuyor ki kişinin. Yaşamın da öyle, her anı bağımsız, her anı bir bilmece.
"Niçin yazdığımı anlamak için yazıyorum. Böyle bir sorunun yanıtı yoktur. Daha açık görmeye çalışıyorum. Başka gözüm olmadığı için dili kullanıyorum. Kendim için yazıyorum." - Philippe Comtesse.
Zaman umulmadık bir hızla geçiyor. Biz dünyayı anlayamadık. Gülünç düştük her şeye. Dünyayı insanların yarattığını, dünyada yapacak bir şeyimiz kalmadıktan sonra anladık.
Yanımdaki lahmacuncu bulmaca çözüyor. Eski dilde ekmeğin ne demek olduğunu soruyor.
Orta yaşlı bir adam lahmacun yiyor açıkta. Hamur ve soğan. Hep ürkütmüştür beni Çukurova'daki bu lahmacun görüntüleri. İnsanlar, ne olduğuna bakmadan kirli camekânlardan çıkan biberli, soğanlı ve ne etinden olduğu belli olmayan hamurlu ekmeğin arasına maydanoz bastırıp tıkınıyorlar...
İşte biz buyuz. Her şeyimizi, bütün kişiliğimizi, yani hâl ve gidişimizi bununla yorumlayabiliriz. Bunu yiyen insan ne doğru dürüst sıçabilir, ne iyi bir politikacı seçebilir, ne de karısıyla öpüşmesini bilir.