Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Stephen Kinzer

Stephen KinzerŞah'ın Bütün Adamları yazarı
Yazar
8.8/10
33 Kişi
138
Okunma
8
Beğeni
1.797
Görüntülenme

En Eski Stephen Kinzer Sözleri ve Alıntıları

En Eski Stephen Kinzer sözleri ve alıntılarını, en eski Stephen Kinzer kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türkiye, İran ve Birleşik Devletler'i birbirine bağlayan bir işbirliği iki sebeple mantıklıdır: ülkeler aynı stratejik ilgileri, halklar da aynı değerleri paylaşmaktadır. 21. yüzyılın cazip "iktidar üçgeni" budur.
Halkın arzuları Kemal için bir şey ifade etmiyordu. Türkiye nüfusunun sadece çok küçük bir yüzdesinin onun tahayyül ettiği radikal projeyi destekliyor olması umurunda değildi. Türklerin ne yapması gerektiğini biliyordu ve bunları yaptırmaya kararlıydı. Kendi partisinin, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, sloganı "Halk İçin, Halka Rağmen" idi.
Sayfa 72 - İletişimKitabı okudu
Reklam
Sünni İslam’ın doğası, özellikle de Türkiye’deki dönüşmüş şekli, Kemal’in din konusunda insafsız saldırılar yapmasına ve din adamlarını kolaylıkla devlet denetimine sokmasına imkân veriyordu. Asırlardır hem politik hem de dini iktidarı elinde tutan padişaha sadakatle koşullanmış olan Türkiye Sünnileri devletin karşısında boyun eğme alışkanlığındaydılar. İran’da çoğunluğu oluşturan Şii Müslümanlara ise başka şey öğretilmişti: dine bağlılık devlete bağlılıktan önce gelir, adalet sadakatten daha yüksek bir değerdir ve din adamı hiçbir zaman dünyevi güç önünde boyun eğmemelidir. Bu durum Kemal’in dini kurumlar üzerinde hâkimiyet kurmasını ve Rıza’nın da İran’da bunu yapamamasını sağladı.
Sayfa 78 - İletişimKitabı okudu
...İranlılar tarihleri boyunca görmedikleri bir özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı. Amerikalı liderler bu durumu takdir etmeliydiler ama Soğuk Savaş yüzünden yapamadılar. İran’ın demokrasisine bakıp orada bir ortak, tutkuyla siyasi hayatın içinde yer alan ve kendi kendini yönetme kararlılığında bir ulus görebilirlerdi. Bunun yerine petrolünü millileştirmesine bakıp bir düşman gördüler. ... Bu darbe Musaddık’ı devirmekten fazlasını yaptı. İran’da demokratik yönetime son verdi ve ülkeyi diktatörlüğe doğru yola çıkardı. Şah Muhammed Rıza, İran’da çeyrek yüzyıl sürecek bir hâkimiyeti Birleşik Devletler’e sundu ama uyguladığı baskı son tahlilde fanatik bir anti-Amerikan rejimin doğmasına kadar gidecek isyanlara yol açtı. ...Amerikalılar İran’ı suçladığında, tehdit ettiğinde ve müeyyide uyguladığında Iranlılar şunu haykırıyorlar: Bir zamanlar bizim bir demokrasimiz vardı ama siz onu elimizden aldınız!
Sayfa 113Kitabı okudu
Haklı bir sebep uğruna acı çekmekten daha fazla mutluluk veren bir şey olmadığına inanan Şii Müslüman düşüncesinden de kısmen etkilenen Îranlılar, Britanyalıların baskısına millileştirmeyi daha da ateşli bir şekilde destekleyerek tepki gösterdiler.
Sayfa 108 - İletişimKitabı okudu
Stalin, Türkiye ve İran’ı özgürlüğünden yoksun bırakmaya ve onları Sovyet bloğuna katmaya çalışmıştı. Birleşik Devletler’in kararlı davranışı onu engellemeye yardımcı oldu. Bundan dolayı Türkler ve İranlılar müteşekkirdir. Birçok kişi Amerikalılara ve onların ülkesine karşı aşırı bir hayranlık besler. Türkiye ve İran, Amerika’nın dostları haline geldiler. İşte “iktidar üçgeni”nin temelleri burada yatar.
Sayfa 104 - İletişimKitabı okudu
Reklam
Atatürk, iktidardayken, mutlakıyetin kesinlikle istikrarsızlığa yol açtığını ve dolayısıyla diktatörlüğün bile sınırlarının olması gerektiğini anladı. Şah Rıza bunu anlayamadı. Atatürk o gün geldiğinde Türklere siyasi demokrasi verilmesinin gerekeceğini biliyordu. ... İki lider de otokrat ve radikal reformcuydu. Türkiye ve İran’a bıraktıkları iki miras bunlardır. Ama Atatürk kurumlar oluşturdu, iktidardan zarafetle çekildi ve ülkesini özgürlük yoluna soktu. Rıza bunları yapmadı.
Sayfa 96 - İletişimKitabı okudu
Ama Atatürk’ün iktidara geldiği 1923 yılı Türkiye tarihinin sıfırıncı yılı değildir. Her şeyin değiştiği an değildir. Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk reformları kadar radikal olan reformcu Osmanlı nesillerinin attığı temel üzerinde inşa etmiştir. Eğitimli Türkler bir yüzyıl boyunca anayasaya, cumhuriyet devletine, kadın haklarına ve laikliğe inanmıştı. Atatürk bu fikirleri benimseyen ilk kişi değil, bu fikirleri devletin prensipleri haline dönüştüren ilk kişidir.
Sayfa 95 - İletişimKitabı okudu
Şah, laik muhalif grupları yasakladı ama din adamlarından korktu ve onlara dokunmadı. Sonuçta camiler hanlıların toplanıp yasaklanan şeylerden konuşabildikleri yegâne mekânlar oldu. Milliyetçiler ve şah karşıtı eylem planlayanlar oralara doğru çekildiler. Mollalar onların akıl hocası oldu. Muhalif hareket yavaş yavaş dini bir ton kazandı. Bu durum yaklaşmakta olan lsyana kesin şeklini verecekti.
Sayfa 125 - İletişimKitabı okudu
Devrim sonrası mücadeleden neden mollalar galip olarak çıktı? Öncelikle, sıradan Iranlının yaygın ve derin desteğine sahiptiler; liberal siyasi partiler ise, aksine, şahın baskıcı yönetimi tarafından dumura uğratılmıştı ve kitlelerle bağını kaybetmişti. İkinci olarak, dinin İran toplumundaki rolü şahın anladığından çok daha derindi ve rejim yozlaştıkça mollaların ahlaki otoriteleri artmıştı. Üçüncü olarak, mollalar kendilerine karşı olanlara şiddet uygulamaya diğer gruplara göre daha hazırdılar. Kendilerini kaybedercesine baskı uyguladılar, insanları hapsettiler ve öldürdüler. Sonunda, Iranlıların 1953 yılında kaybettikleri demokrasiye yeniden kavuşacaklarını ümit ettikleri rejimin kontrolünü mollalar ele geçirdiler.
Sayfa 129 - İletişimKitabı okudu
Reklam
İran’ın diktatörlüğe savrulması Birleşik Devletler’in İran’ın gördüğü en demokratik hükümeti devirmesinden sonra başladı. Her ne kadar İngilizce basılan yüzyılın tarihi kitapları bir ya da iki satır ayırsa da Muhammed Musaddık’a karşı yapılan 1953 darbesi 20. yüzyılın önemli olaylarından biridir.
Sayfa 131 - İletişimKitabı okudu
Yom Kippur Savaşı’nın sonucunda İsrail askeri gücün konvansiyonel olmayan kullanımı temelinde bir stratejik kültür geliştirdi. Bu durum, dünyanın çeşitli bölgelerinde gizlice Soğuk Savaş çarpışmaları başlatmak isteyen ama yasal sınırlarla engellenen Amerikalı liderlerin ilgisini çekti. İsrail, Birleşik Devletlerin değerli, yan gizli ortağı, Birleşik Devletler’in doğrudan yetiştiremediği anti-komünist güçlerin eğitimcisi, Birleşik Devletler’in alenen kucaklayamadığı rejimlere ve isyancı gruplara silah gönderilmesi için bir kanal ve dünya çapında üretken bir istihbarat kaynağı haline geldi.
Sayfa 177 - İletişimKitabı okudu
Benjamin Disraeli - Türkler hakkında; "Bu insanların doğal olarak bir şekilde uyuşuk ve melankolik olan yaşamı benim zevklerimle büyük ölçüde uyuşuyor ve sizin de bundan nefret edeceğinizi sanmıyorum. Rahat sedirlerin üzerine uzanmak ve olağanüstü pipolar içmek, her gün mükemmel olması için yarım düzine hizmetçi gerektiren bir banyonun lüksüne kendini kaptırmak, sürekli olarak güzel bir manzaranın bulunduğu kıyı boyunca kavisli bir kayıkla hava almak ve bir Arap atıyla rahvan gitmekten daha fazla bir gayret sarf etmemek; bence kulüplerin tüm telaşından ve salonların tüm can sıkıcılığından çok daha makul bir yaşam. Hiçbir abartı veya renklendirme olmaksızın, binlerce sakin zevk kaynağı ve binlerce yumuşak eğlence biçiminin bunlara eşlik ettiği bir yaşam sürdürülebilir burada . Ama bunları anlatmak sizi yorabilir, bu yüzden onları sizin kendi canlı hayal gücünüze bırakıyorum."
Gelişmiş ülkelerde meclis üyesi ya da yönetici olarak hizmet etme yeteneğine sahip insan sayısı çok fazladır. Dolayısıyla bu ülkeler göreceli olarak daha iyi yönetilirler. Yelpazenin diğer ucunda ise, eğitim ve toplumsal sistemleri herhangi bir nedenle yetenekli bir siyasi sınıf üretemeyen ülkeler yer alır. Türkiye bu iki aşırı uç arasında bir yerde sıkışmıştır. Yazarları, düşünürleri, üniversite profesörleri ve iş adamları dünyadaki benzerleri kadar yetenekli, iyi eğitilmiş ve tecrübe sahibidir. Ancak siyasi sistem bu insanları son derece etkin bir şekilde iktidar konumlarından uzak tutacak şekilde tasarlanmıştır ve bunun doğal sonucu olarak Türk demokrasisi engellenmiş durumdadır. Başka hiçbir ülkede, eğitimli seçkinlerin kalitesi ile siyasi sınıfın kalitesi arasındaki fark, Türkiye'deki kadar büyük değildir.
Ne zaman Boğaz'da bir kafede otursam Türkiye'nin coğrafyasının gücünü hissederim. Arkamda Paris, Berlin ve Londra vardır. Dar suyolunun karşısında ise, istanbul'un sokaklarından Bağdat'a, Delhi'ye ve Beijing'e uzanan kesintisiz kara kitlesi, Asya yer alır. Rusya ve Slav dünyasına açılan kapı olan Karadeniz birkaç mil kuzeydedir. Güneyde ise denizlerin öykülere en çok konu olanı, Avrupa ve Afrika kıyılarını yalayan şarap kızılı Akdeniz uzanır. Türkiye'nin kalbi olan Anadolu ise rüya gibi kıyıların ve koyların, geniş meyve bahçelerinin, yoğun ormanların, derin göllerin, azgın nehirlerin ve yükseklere uzanan sıradağların cennetidir. Bu ülke Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney arasındaki büyük köprüdür. Başka bir şekilde bakarsak, Avrupa'yı siyasi karmaşa ve dinsel aşırılık dalgalarından koruyan bir engeldir.
165 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.