Süer Eker

Çağdaş Türk Dili yazarı
Yazar
8.8/10
9 Kişi
54
Okunma
7
Beğeni
2.055
Görüntülenme

En Beğenilen Süer Eker Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen Süer Eker sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Süer Eker kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rusizasyon ve Slavofilinin Türk Dünyasına tesiri.
Sovyet sonrası dönemde de Rusça yerli halklar arasında dünya görüşü bakımından âdeta turnusol kâğıdı işlevinde olmuş, Rusça, bilimin, aydınlanmanın, teknolojinin ve çağdaşlığın simgesi olarak görülmüş, Rus dilli yerli aydınların Rusça bilmeyenler karşısında sosyal prestiji yüksek olmuştur. Rusça bilenlerin entelektüel, çağdaş dünyaya açık, bilmeyenlerin ise yerel ve yetersiz oldukları anlayışı kamuoyunda örtülü biçimde egemen olmuştur. Bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinden özellikle Özbekistan ve Türkmenistan’da Rusçaya yönelik politikalar sonucunda genç kuşaklar arasında Rusça bilenlerin sayısı ve oranı gittikçe azalmaktadır. Özbekçe ve Türkmencenin çağdaş dünyanın ihtiyaçlarını bütünüyle karşılayabilecek dilbilimsel altyapıya sahip olmaması, genç kuşakları ne ana dillerinde ne de Rusça gibi ikinci bir dilde yeterli kaynaklara ulaşamama riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu ülkelerde mevcut dil durumu kaotik bir görünüm sergilemektedir.
Rumence-Moldavca ayrımında Rusya faktörü.
İngilizcenin İrlanda dilini (Gaelik), Rusçanın Slav dilleri Beyaz Rusça ve Ukrainceyi resmî ve gayriresmi ortamlardan neredeyse silmesi; Rusçanın Rus olmayan nüfusun önemli bir bölümünün ana dili ya da ikinci dili durumuna gelmesi; hatta Sovyetler Birliği sınırlarını aşarak Varşova Paktı üyelerinin tamamında zorunlu yabancı dil olarak öğretilmesi ve Sosyalist Blok’un lingua francası hâline getirilmesi; Komünist Partide ve devlet organlarındaki yönetici-seçkin kadroların Moskova’da Rusça Sovyet-Rus eğitim sisteminden geçirilmesi dilsel emperyalizmin tipik örnekleridir. Diğer dillerin doğal gelişiminin önlenmesi, yasaklanması ve dil politikalarıyla politik ve toplumsal mühendislik uygulamalarının aracı olarak kullanılması Rusya’nın ‘Sovyet İnsanı’ yaratmadaki en önemli argümanlarıdır. 19. yüzyılda Romencenin yasaklanması, Moldova’da konuşulan Romencenin, Moldovan adıyla bir başka dil olduğu tezinin hayata geçirilmesi ve bu ‘dil’in Romenceden farklı olarak Kiril harfleriyle yazılması dilsel emperyalizmin tipik uygulamalarıdır. Özellikle sosyalist dönemde Rusça dışındaki diller, yazılı Türkçe hatta Farsça Sovyet ideolojisinin yayılması ve Sovyet İnsanı’nın yaratılması yolunda, özellikle Stalin döneminde dil emperyalizminden dilkırımına uzanan uygulamalara sahne olmuştur
Reklam
Klasik Latincenin veya tarihî Uygurcanın çok sayıda yazılı belgesinin elimize ulaşmasına karşın bu diller konuşuru kalmadıkları için yazında ‘ölü’ olarak kabul edilmektedir. Oysa Latince ve Uygurca örneklerinde olduğu gibi, tarihin belirli bir döneminde herhangi bir dilin değişkelerinden birini konuşan/yazansiyasal egemen gücün değişmesiyle, aynı dilin diğer bir değişkesini konuşan egemen gücün iktidara gelmesiyle ortaya çıkan durumu gerçekte dil ölümü olarak nitelemek paradoksal bir nitelemedir. Örneğin, Orhon Türkçesi, tarihî Uygur Türkçesi, Karahanlı Türkçesi vd. devletteki egemen ögeyi yansıtan etnik grubun dili olarak adını taşıdıkları devletlerin yıkılmasıyla bütün konuşurlarını yitirmemekte, aksine, dil, başka formatta ve ölçünlerde ve bir başka ad altında doğal gelişimine devam etmektedir. İnsanlar gibi diller de ölümlüdür; ancak ölü olarak değerlendirilen herhangi bir ana dilin (İng. proto language) genetik mirası, o ana dilden türeyen başka diller aracılığıyla tarihin başlangıcından günümüze değin ulaşabilir. Bugün yeryüzünde konuşulan bütün diller tarih öncesinin bilinmeyen dönemlerden bugüne aktarılan böyle bir genetik mirasın ürünleridir
Tamilce ve Sanskritçe bile yalnızca 5000 yıllık dillerdir.
Dillerin bütün biçimlerinin ‘kökten’ ve ‘aniden’ ölümü ise, ancak o dili konuşan topluluğun kültürünün tahribi ve terk edilmesi, ağır politik baskılar ve fiziksel olarak bütünüyle yok olması vb. olağanüstü koşullarda mümkün olabilir. Dillerin ölümü konusu; son yirmi otuz yıldır bilim dünyasının gündeminde daha geniş ve derinlikli biçimde yer almasının yanı sıra, konunun niteliği itibarıyla entelektüel meraka uygun olması bakımından son dönemlerde, her ne kadar basmakalıp söylem ve bilgi düzeyinde tartışılsa da kamuoyunun ilgi alanına dâhil olmuştur. Gerçekte dillerin ölümü insanlık tarihiyle yaşıt olmalıdır. Yazılı tarihin başlangıcından itibaren belgelenen ve hâlen konuşulmakta olan dil yoktur. Aramice, Çince, Hintçe, Farsça gibi milat öncesi dönemlerden bugüne yazılı belgeleriyle kesintisiz biçimde ulaşabilen dillerin sayısı ise çok azdır. Sümerce gibi, tarihin bilinen en eski dilleri, ölü dillerdir.
Geri17
74 öğeden 71 ile 74 arasındakiler gösteriliyor.