Klasik Latincenin veya tarihî Uygurcanın çok sayıda yazılı belgesinin elimize ulaşmasına karşın bu diller konuşuru kalmadıkları için yazında ‘ölü’ olarak kabul edilmektedir. Oysa Latince ve Uygurca örneklerinde olduğu gibi, tarihin belirli bir döneminde herhangi bir dilin değişkelerinden birini konuşan/yazansiyasal egemen gücün değişmesiyle, aynı dilin diğer bir değişkesini konuşan egemen gücün iktidara gelmesiyle ortaya çıkan durumu gerçekte dil ölümü olarak nitelemek paradoksal bir nitelemedir. Örneğin, Orhon Türkçesi, tarihî Uygur Türkçesi, Karahanlı Türkçesi vd. devletteki egemen ögeyi yansıtan etnik grubun dili olarak adını taşıdıkları devletlerin yıkılmasıyla bütün konuşurlarını yitirmemekte, aksine, dil, başka formatta ve ölçünlerde ve bir başka ad altında doğal gelişimine devam etmektedir. İnsanlar gibi diller de ölümlüdür; ancak ölü olarak değerlendirilen herhangi bir ana dilin (İng. proto language) genetik mirası, o ana dilden türeyen başka diller aracılığıyla tarihin başlangıcından günümüze değin ulaşabilir. Bugün yeryüzünde konuşulan bütün diller tarih öncesinin bilinmeyen dönemlerden bugüne aktarılan böyle bir genetik mirasın ürünleridir