Süer Eker

Çağdaş Türk Dili yazarı
Yazar
8.8/10
9 Kişi
54
Okunma
7
Beğeni
2.052
Görüntülenme

En Eski Süer Eker Sözleri ve Alıntıları

En Eski Süer Eker sözleri ve alıntılarını, en eski Süer Eker kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ritüelleştirilmiş bir dil ölse dahi canlandırılabilinir.
...ilgi çekici bir nokta da ölen bir dilin ritüelleşmiş bağlamlarda bulunabilmesidir. Kur’an Arapçasının din dili olarak kullanılması böyle bir sürecin ürünüdür. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına değin neredeyse yalnızca din dili olarak kullanılan İbranice örneğinde olduğu gibi, ritüelleşmiş bir dil canlandırılabilir.
Tamilce ve Sanskritçe bile yalnızca 5000 yıllık dillerdir.
Dillerin bütün biçimlerinin ‘kökten’ ve ‘aniden’ ölümü ise, ancak o dili konuşan topluluğun kültürünün tahribi ve terk edilmesi, ağır politik baskılar ve fiziksel olarak bütünüyle yok olması vb. olağanüstü koşullarda mümkün olabilir. Dillerin ölümü konusu; son yirmi otuz yıldır bilim dünyasının gündeminde daha geniş ve derinlikli biçimde yer almasının yanı sıra, konunun niteliği itibarıyla entelektüel meraka uygun olması bakımından son dönemlerde, her ne kadar basmakalıp söylem ve bilgi düzeyinde tartışılsa da kamuoyunun ilgi alanına dâhil olmuştur. Gerçekte dillerin ölümü insanlık tarihiyle yaşıt olmalıdır. Yazılı tarihin başlangıcından itibaren belgelenen ve hâlen konuşulmakta olan dil yoktur. Aramice, Çince, Hintçe, Farsça gibi milat öncesi dönemlerden bugüne yazılı belgeleriyle kesintisiz biçimde ulaşabilen dillerin sayısı ise çok azdır. Sümerce gibi, tarihin bilinen en eski dilleri, ölü dillerdir.
Reklam
Klasik Latincenin veya tarihî Uygurcanın çok sayıda yazılı belgesinin elimize ulaşmasına karşın bu diller konuşuru kalmadıkları için yazında ‘ölü’ olarak kabul edilmektedir. Oysa Latince ve Uygurca örneklerinde olduğu gibi, tarihin belirli bir döneminde herhangi bir dilin değişkelerinden birini konuşan/yazansiyasal egemen gücün değişmesiyle, aynı dilin diğer bir değişkesini konuşan egemen gücün iktidara gelmesiyle ortaya çıkan durumu gerçekte dil ölümü olarak nitelemek paradoksal bir nitelemedir. Örneğin, Orhon Türkçesi, tarihî Uygur Türkçesi, Karahanlı Türkçesi vd. devletteki egemen ögeyi yansıtan etnik grubun dili olarak adını taşıdıkları devletlerin yıkılmasıyla bütün konuşurlarını yitirmemekte, aksine, dil, başka formatta ve ölçünlerde ve bir başka ad altında doğal gelişimine devam etmektedir. İnsanlar gibi diller de ölümlüdür; ancak ölü olarak değerlendirilen herhangi bir ana dilin (İng. proto language) genetik mirası, o ana dilden türeyen başka diller aracılığıyla tarihin başlangıcından günümüze değin ulaşabilir. Bugün yeryüzünde konuşulan bütün diller tarih öncesinin bilinmeyen dönemlerden bugüne aktarılan böyle bir genetik mirasın ürünleridir
Gerek Çarlık Rusyası gerekse Sovyetler Birliği döneminde Rusçanın asimetrik biçimde temasta bulunduğu yerel dillere yönelik en önemli işlevi bu dillerin giderek silikleştirilmesi, etkisizleştirmesi ve değersizleştirilmesi olmuş, Rusça bilmeyenler için iş bulma, eğitim, adalet vb. bütün resmî süreçlerde yaşam alanları neredeyse bütünüyle ortadan kalkmıştır. Rusça, sosyalist rejim tarafından ‘Sovyet İnsanı’ yaratmanın bir enstrümanı olarak kullanılmıştır: Stalin’in ulusal dillere yönelik Kiril alfabesi dayatmaları, bu dillerde öğretim yapılmaması, zorunlu askerlik.
Rumence-Moldavca ayrımında Rusya faktörü.
İngilizcenin İrlanda dilini (Gaelik), Rusçanın Slav dilleri Beyaz Rusça ve Ukrainceyi resmî ve gayriresmi ortamlardan neredeyse silmesi; Rusçanın Rus olmayan nüfusun önemli bir bölümünün ana dili ya da ikinci dili durumuna gelmesi; hatta Sovyetler Birliği sınırlarını aşarak Varşova Paktı üyelerinin tamamında zorunlu yabancı dil olarak öğretilmesi ve Sosyalist Blok’un lingua francası hâline getirilmesi; Komünist Partide ve devlet organlarındaki yönetici-seçkin kadroların Moskova’da Rusça Sovyet-Rus eğitim sisteminden geçirilmesi dilsel emperyalizmin tipik örnekleridir. Diğer dillerin doğal gelişiminin önlenmesi, yasaklanması ve dil politikalarıyla politik ve toplumsal mühendislik uygulamalarının aracı olarak kullanılması Rusya’nın ‘Sovyet İnsanı’ yaratmadaki en önemli argümanlarıdır. 19. yüzyılda Romencenin yasaklanması, Moldova’da konuşulan Romencenin, Moldovan adıyla bir başka dil olduğu tezinin hayata geçirilmesi ve bu ‘dil’in Romenceden farklı olarak Kiril harfleriyle yazılması dilsel emperyalizmin tipik uygulamalarıdır. Özellikle sosyalist dönemde Rusça dışındaki diller, yazılı Türkçe hatta Farsça Sovyet ideolojisinin yayılması ve Sovyet İnsanı’nın yaratılması yolunda, özellikle Stalin döneminde dil emperyalizminden dilkırımına uzanan uygulamalara sahne olmuştur
Tacikistan'da Rusça'nın düşüşü
Sovyetler Birliği döneminde bir yandan da kolonizasyon aracı olarak kullanılan Rusçanın rolü, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, 1991 sonrası süreçte Rusya Federasyonu dışında dramatik biçimde değişmiş, özellikle güney Orta Asya ülkelerinde, Kafkaslarda ve Doğu Avrupa’da dil pazarında İngilizce, Türkçe vd. dillerle rekabet içinde bir yabancı dil konumuna gerilemiştir. Bunda bağımsızlıklarını ilan eden ülkelerin kimlik ve ulus inşa süreçlerinde dilbilimsel bağımsızlığı öncelikli bir argüman olarak değerlendirmeleri ve Rusçayı mümkün olduğunca resmi süreçlerin dışına çıkarma çabaları önemli bir rol oynamıştır. Her ne kadar eski Sovyet coğrafyasında Sovyet geleneği bir ölçüde sürse ve Rusça konumu kimi ülkelerde ve kimi sosyoekonomik statü gruplarında kısmen korunsa da, genç kuşakların Rusçayı giderek daha az sayıda konuşabildiği, konvansiyonel ve elektronik basın yayın dünyasında artık Rusçanın Sovyet dönemindeki gibi tek egemen güç olmadığı görülüyor. Bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerde titüler dillerin yegâne devlet dili statü kazanırken Rusçanın Tacikistan’daki gibi kimi ülkelerde halklararası iletişim dili statüsünü dahi yitirmesi, Rus azınlıkların geniş ölçüde bu ülkelerden Rusya vd. ülkelere göç etmeleri de Rusçanın egemenliğinin zayıflamasında önemli etkenlerdir.
Reklam
74 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.