Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Adem Sağır

Adem SağırÖlüm Sosyolojisi yazarı
Yazar
8.3/10
3 Kişi
20
Okunma
2
Beğeni
809
Görüntülenme

Adem Sağır Gönderileri

Adem Sağır kitaplarını, Adem Sağır sözleri ve alıntılarını, Adem Sağır yazarlarını, Adem Sağır yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Artık gündelik hayat içerisindeki yaşam belirtileri, etrafta yer alan “uyarı” levhalarına uyabilme becerisiyle kendini gösterir: Dikkat Ölüm Tehlikesi!
Ölüm, insanları cezalandırmanın bir aracı olarak görülmeye devam etmekte ve biçimsel olarak da sınırsız araçlarla sürekli güncellenmektedir. Bu bağlamdan hareketle Nazilerin uyguladığı Yahudi soykırımı ile Orta Doğu’daki kafa kesme ya da bomba patlatma eylemlerinin aynı paydada birleştiğini iddia etmek güç olmasa gerek. Ölümün bu biçimlerine ne siyasi söylemlerin ne de dini kaynakların referansı meşrulaştırıcı bir araç olarak görülmemiştir. Bizce başkasının ölümü ya da öldürülmesi, hiçbir şekilde olumlanamazdı.
Reklam
Mermer endüstrisinin mezarlık modasını belirlediği günümüzde, bütçe durumuna göre farklı renklerde, farklı büyüklüklerde farklı görsellikle mezarların yapıldığını görmek mümkündür. Bu durum, kimi zaman tüketim kapılarının mezarlıklara kadar ulaştığını, kimi zamanda kişiler arası gizli rekabeti göstermesi bakımından dikkate değer bulunmuştur.
Acaba insan belleği, çok hızlı bir şekilde kendini mi yeniliyordu? Bilinçaltı gerçekten her şeyin içine atıldığı devasa bir uçurum muydu? Yoksa her şeyi unutturan, insanın sürekli sosyal çevresiyle girdiği etkileşim miydi? Ölüm kimdi ya da ne idi, niçindi? Ölüm, bir gereklilik miydi? Ölmeseydik olmaz mıydı? İnsanın ona verdiği bugünkü tepkiler, dünkü ile aynı mıydı? Çocukken ölüme verilen tepkiler, şimdikilerle kıyaslanabilir miydi? Ölüm ötesinde neler vardı? Din ile ölüm arasındaki ilişki, toplumsal yaratımlara engel miydi? Bir ölüm sosyolojisi yapmak mümkün müydü? Ölüme bulaşmak onun mahremiyetine zarar vermiş miydi?
Hayatı sorgulamak, aynı zamanda ölümün de sorgulanmasıydı; hayatta anlam arayışı, ölümden kaçışın üstü örtük bir sonucuydu.
Aslında varolmanın en önemli sorgulamalarından birisi, kişinin ölüm gerçeğiyle karşılaşmasıyla başlar. 
Reklam
İnsanlara ilişkin dünyada olup biten her şey birbirine karışık iki temel yargı arasında hareket ediyor bugün. Bunlardan ilki her insan ölmeyecek kadar iyidir; ikincisi ise her insan ölmeye uygundur.
Ölüm-sınıf kavramı arasındaki ilişkinin tarihsel seyri takip edildiğinde ölümün sınıfsal görüntüsü geleneksel topluluklarda yerleşik düzen ekseninde ya da otorite/güç sahip olmaya göre belirlemektedir. Aynı görüntü modern toplumlara gelince daha çok paranın belirleyici bir etkisinin olduğu göstermektedir. Paranın belirleyici etkisi, görkemli törenlerden mezar biçimlerine kadar birçok alanda ölümün sınıfsal farklılığı oluşturduğu görülmektedir. Aslında ölüm için; "mezarda altın kaplama kafatası yoktur, ölüm herkesi eşit kılar " gerçekliği ileri sürülse bile modern dönemde ölüm karşısında eşitsizlikler çoğalmakta; cinsiyet, mesleklere göre, maddi gelire göre ve ırka göre ölüm eşitsizlikleri gittikçe derinleşmekterdir.
Vefat eden kişiyi düşünmek bize, acıdan çok mutluluk veriyorsa artık yas tutma süreci geride kalmış demektir.
Marx için din "kitlelerin dünyasal şartlarını sorgulamayacakları alanda destekleyici bir mekanizma"dır. Buradan "dinin bir afyon olduğu" önermesine de doğrudan ulaşılmış olur. Marksist kuram içerisinde güçü elinde bulunduran sınıflar yoksul/halk kitlelerine " öte dünyada ulaşacakları mutlu bir hayat" uğruna dünyasal şartları kabullenmelerini sağlamaktadır. Böylece güç, geniş halk kitlelerini sömürmek için kullanacağı araçları da kendiliğinden üretmektedir. Bu noktada "ölüm", "sömürü düzeni"nin devam ettirilmesinde önemli bir bağlam olmaktadır
Reklam
Buna göre modern insan, teknolojik araçlarının çoğalması ve bilimsel gelişmelere paralel olarak ölümü kontrol etmeye çabaladıkça onun kontrolünü kaybetmektedir. "Kontrolü kaybedilen ölüm" olgusuna kuşkusuz ölümün "risklere" dönüşmesi söylemi eşlik etmektedir. Ölme zamanının kestirilmesi ya da ötelenmesi isteği, ölümsüzlüğün sırrının keşfedilmesi için "cesetlerin dondurulması dahil" birçok yöntemin kullanılma kaygısı aracılığıyla ölüm üzerindeki kontrolün arttırılma çabaları, riske dönüşmüş ölüm imajıyla yerinden edilmiştir.
Bir üyesinden yoksun bırakılmış küçük bir topluluk ciddi biçimde etkilenmiştir. Ölüm, yaşamın normal akışını kesintiye uğratır ve toplumun ahlaksal temellerini sarsar. Güçlü eğilim, korku ve dehşete boyun eğmek, cesedi terk etmek, köyden uzaklaştırmak ölümün bütün varlığını yok etmek. Hayatta kalanları cesede kenetleyen ve ölüm yerine bağlayan cenaze törenleri, ruhun varlığına iyi etkilerine ve kötü niyetlerine bir dizi anma ve kurban töreni yapma zorunluluğuna inanç, bütün bunlarda din korkunun dehşetin moral çöküntüsüne karşı çalışır, grubun sarsılmış dayanışmasının yeniden kurulması, moralinin yeniden kazanılması için en etkili araçları sağlar.
55 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.