1976'dan itibaren yerel gazetelerde öyküleri yayımlandı. Yüksek öğrenimini 1987 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi'nde tamamladı. 1990-98 yılları arasında pazarlama, finansman ve satış gibi çeşitli alanlardaki iş deneyimlerinin ardından yazarlıkta karar kıldı ve ilk romanı Yağmur Hüznü'nü 1998 yılında yayımladı. Bu ilk romanı ile Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı. Yine aynı yıl Hayalet Gemi’de öykü ve denemeleri yayımlandı. Yazar, edebiyat yaşamına Gülden Kale Düştü (2000), Fotoğraf Hikayeleri (2001),Akrep ve Semender (2002),Anonim Kitap (2004) adlı kitaplarını yayımlayarak devam etti.
Senin en iyi halini sevmişler ne büyük devrim, ben senden her kötülüğü beklerken de sevdim. Sen ellerinle çiçekler toplayıp verirken sevmişler ne tatlı, ben ayaklarınla benim çiçeklerimi çiğnerken de sevdim. Sen kuş sütünü eksik etmezken sevmişler ne yazık, ben bir bayat ekmeği önüne koymazken de sevdim. Sen kırmızı halılarla karşılanırken sevmişler ne acı, ben çok uzun ve çetrefilli yollardan geçip düşe kalka geldiğim karlı bir kış gecesinde kapını yüzüme kapatırken de sevdim…
Selamlar
Bugün sizlere çok çok severek okuduğum bir kitabın yorumu ile geldim. Yeni kalemler keşfetmeyi sevdiğimi söylemiştim daha önceden ve Ahmet Karcılılar'da o kalemlerden biri. Türk yazarların polisiyede bu denli gelişim göstermesi beni çok mutlu etse de kıyıda köşede kalmış olması epey üzüyor. Bu kitap çok güzel yerleri hakediyor bence.
Her zaman kitabın giriş cümlesi devamında olacaklar için heyecanlandırmıştır beni "Artık bu sırrın benimle yitip gitmesini göze alamam" diye başlıyor kitap. Hemen hangi sır acaba diye sorgulamaya başladım. Merakla çevirdim her sayfayı. Anlatımı baştan sona yordu beni doğru söylemek gerekirse. Çok ince detayları bile kaleme almış yazarımız ama sonuç için en doğru yöntem buymuş kitabı bitirince anladım.
Kısaca kitabın konusuna değinmek istiyorum. Nedim Elermiş, cinayet büro Başkomiser'idir. Ünlü bir ressamın evinde ölü bulunması ile göreve çıkar. Ressam, küvetin içinde kendini bıçaklamıştır. Tıpkı üniversitede ödev olarak araştırdığı, Ressam Jacques-Louis David'in tablosundaki Marat'nın gibi... Bundan sonrası tam bir muamma içerisinde devam eder. Spoiler vermemek adına yazamıyorum çünkü ne söylesem kitabın kilit noktalarını da açıklayacakmışım gibi hissediyorum.
Siz de benim gibi yeni kitaplar keşfetmeyi seviyorsanız mutlaka ama mutlaka bu kitaba bir şans vermelisiniz. #bitigenyorumtavsiyesi dir.
Not: Jean-Paul Marat'nın
hikayesini de okumanızı çok isterim.
bu kitap ile okulda nöbetçiyken canımın sıkılması üzerine tanışmıştım. kapağı hiç dikkat çekici olmamasına karşın içinde büyük bir hazine olduğunu önceden bilseydim bu kadar geç vakitte asla okumazdım. en sevdiğim kitaplardan ilk 5'te bu kitap behemehal var. bu kitabı okuyun, okutturun.
İtiraf etmek gerekirse kapağında David'in harika bir resminin bulunduğu bu kitabı hiç düşünmeden aldım. Ne içeriği hakkında ne de yazarı hakkında bir fikrim vardı. Ve 1 günde bu kitap bitti. Öylesi beni saran bir hikayeydi ki benim diyen bir çok yabancı polisiye yazarına taş çıkartacak cinstendi. Evinde ölü bulunan bir ressamın cinayetini dedektif ile birlikte çözmeye çalışmak gerçekten kafa yorucu bir deneyim oldu benim için. Şimdi yazarın basımı olmayan ve tükenen kitaplarının peşindeyim. Yeni yazarlar keşfetmeye bayılıyorum. Kitabı da polisiye ve gizem sevenlere tavsiye ediyorum.
Ekleme: Bu arada David'in La Mort de Marat tablosunun incelemelerini de okumanızı tavsiye ederim.