Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ahmet Ocak

9.6/10
5 Kişi
28
Okunma
1
Beğeni
940
Görüntülenme

Ahmet Ocak Gönderileri

Ahmet Ocak kitaplarını, Ahmet Ocak sözleri ve alıntılarını, Ahmet Ocak yazarlarını, Ahmet Ocak yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eş'arî ile Ehl-i sünnet'in ihyası gerçekleşmiş, Gazâlî ile sünnetin ihyası devam etmiştir. Gazâli'nin keskin zekâsı ve geniş ilmi sayesinde sapık fikirlerle ve Ehl-i sünnet düşmanı düşüncelerle mücadele edilmiştir. Eş'arî düşüncesini yaymak için açılan nizâmiyeler de bu mücadelede Ehl-i sünnet'e en büyük desteği sağlamıştır. Ehl-i sünnet'in sapık fikirlere karşı başarısı da bu şekilde gerçekleşmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Bu mücadelede karargâh vazifesi gören nizâmiyeler, bahsedilen düşüncenin başarıya ulaşmasında büyük pay sahibidirler.
Reklam
Fıkhi mezhep olarak Şâfiiliği ve itikadî mezhep olarak da Eş'arîliği öğreten nizâmiyeler bu sahanın en önde gelen şahsiyetlerini yetiştirmişlerdir. Ebû İshak eş-Şîrâzî, Cüveynî, Gazâlî gibi şahsiyetler Nizâmiye'nin büyük müderrisleridir. Bunlar hem Şâfiî mezhebinin hem de Eş'arî kelâmının büyükleridirler. Eş'arîlik, Mu'tezile'ye karşı çıkmış bir mezhep olarak teorilerini Mu'tezile'ye ve felsefecilere karşı geliştirmiştir. Eş'arî doktrininin en büyük takipçisi İmam Eş'arî den sonra Bâkıllânî olmuştur. Bâkıllâní'nin görüşleri de İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî tarafindan geliştirilmiştir. Cüveyni den sonra bayrağı Gazâlî devralmıştır. Gazâlî sadece Eş'arî kelâmını devam ettirmekle kalmamış, Eş'arîliğin nihaî zaferini de temin etmiştir.
Büveyhîler, Şiî-Zeydi propagandacılarının kendi ülkelerinde serbestçe çalışmalarına müsaade edip, Şiîliğin yayılması konusunda onlara çok şey borçlu olmalarına rağmen, kendileri Zeydî olmayıp İmâmiyye Şiası'nın görüşlerini benimsiyorlardı. Bunun da sebebi; İmâmiyye itikadına göre, fiili iktidara sahip olan sultanın, gizli imam adına iş yapıyor ve imam dönünceye kadar onun hakkını koruyor olması yönündeki inançtır. Böylece İmâmiyye akîdesine göre Büveyhiler meşruluk kazandıkları gibi, Zeydiyye'ye göre mutlaka Hz. Ali evladından birine imamlığı devretme gereğinden de kendilerini kurtarmış oluyorlardı. Büveyhîler döneminde İmâmiyye Şiası büyük itibar kazanmış, önemli Şiî âlimleri bu dönemde yetişmişlerdir.
Nizâmiyelerin ders programları diğer İslâm ülkelerinin yanında Osmanlılar'da da yıllarca takip edilmiştir. Özellikle Fâtih döneminde yaptırılan Sahn-ı Semân medreseleri, nizâmiyeler ile başlayan bu ekolün devamı ve zirveleştiği nokta olmuştur. Nizâmiyelerin etkisi o kadar kuvvetli olmuştur ki Osmanlılar resmen Mâtüridî mezhebinde olmalarıa rağmen, bütün Osmanlı medreselerinde tedrisat son günlerine kadar tamamen Eş'arî sistemine göre yapılmıştır. Bunda nizâmiyelerde okutulan Eş'arî kelâmı ve oranın ünlü kelâmcısı Gazâli'nin tartışmasız ve kesin tesiri söz konusudur. Yüzyıllar sonrasında bile tesirlerinin devam etmesi bakımından üzerinde durulması gereken bir noktadır.
Nizâmiyelerde verilen dersleri gördükten sonra, bunların XI. asır için öneminin yanı sıra, nizâmiyelerin ilmi kapasitesi de anlaşılmış olur. Selçuklular, diğer konular gibi, ilim müesseseleriyle de Avrupa'ya tesir etmişler, Rönesans ve reform hareketlerinin doğmasında etkili olmuşlardır. Oxford ve Cambridge üniversiteleri, nizâmiyelerin Avrupa'ya intikal eden en güzel örnekleridir. Medrese gibi hastahaneyi de bilmeyen Avrupa, Selçuklu bîmaristanlarını taklit etmiştir. Bu tesirin sonucunda Avrupa'da ilk defa XIII. asırda Roma'da ve Paris'te hastahaneler kurulmaya başlanacaktır. Nizâmiye ders programları İslâm âlemi içinde bir model olmuş ve bu programlar Islâm ülkelerinde (Osmanlılar'da da dahil) yıllarca takip edilmişlerdir.
Reklam
Selçuklular'dan önce açılan medreselerde ve Selçuklu medreselerinde belirli bir ders programından bahsetmek imkânsızdır. Çünkü müderrisler ilmî faaliyetlerinde tamamen serbesttiler. Onları belirli bir konuda ders vermek veya belirli müfredat programını uygulamaya zorlamak gibi bir husus düşünülemezdi. Müderrisler kendi seçtikleri dersleri okuturlar, bu da genellikle müderrisin uzmanlık dalında olurdu. Nizâmiye medreselerinden önce Ebû Nasr Abdülkahir el-Bağdâdî es-Sûlî'nin (v. 1026) Nişâbur'da on yedi ilim dalında ders verdiği bilinmektedir.
Medreselerde aynı türden bir program uygulanarak, Selçuklu ülkesinin her tarafında ortak bir İslâm kültürünün ve müslüman kardeşliğinin doğmasına zemin hazırlanmıştır. Bu ders programları ve konuları diğer İslâm ülkelerinde de takip edilerek Osmanlılar'da zirve noktasına çıkarılmıştır. Fâtih'le beraber zirveye çıkan medrese geleneği ve onun açtığı "Sahn-ı Semân medreseleri" Nizâmiye ekolünü ve programını takip edip mükemmelleştirmekten öte bir şey değildir.
Benzer durum diğer müderrisler için de geçerlidir. Onlar talebelerini sadece ilmî sahada yetiştirmekle kalmamış, onların günlük problemleriyle de uğraşmışlardır. Hatta âşık olan bir öğrencinin gönül meselesini halletmek için şahsi itibarlarını bile ortaya koyarak öğrencisinin bu problemine çözüm bulmuşlardır.
Gazâlî suyu bol deniz, İlkiyâ yırtıcı aslan, Havâfî yakıcı ateştir
Talebeler hocalarına karşı o kadar değer vermektedirler ki Nişâbur Nizâmiyesi müderrisi İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî vefat ettiği zaman 400 civarında olan talebesi hocalarının arkasından haykırarak ağlamış, kalemlerini, okkalarını kırmışlar ve Cüveyni'nin el-Menii Camii'ndeki minberini parçalamışlardı. Cüveyni'ye tutulan yas yüzünden medrese bir yıl kapalı kalmıştı. Talebelerin hocalarını sevmesi kadar hoca da talebelerini korur, onları taltif ederdi. Nitekim Cüveyni, üç ünlü talebesi için, "Gazâlî suyu bol deniz, İlkiyâ yırtıcı aslan, Havâfî yakıcı ateştir" diyordu.
Reklam
Aynı geleneğin takipçisi olan Nizâmiye'nin ünlü müderrisi Gazâlî de yazmış olduğu meşhur İhyâü Ulûmi'd-Dîn adlı eserinde bir bölümü öğrenci hoca ilişkilerine ayırmıştır. Gazâlî, öğrencinin her şeyden ilgisini keserek bütün varlığını ilme bağlayıp, hocasına karşı alçak gönüllü olup, ona hizmeti bir şeref telakki etmesini tavsiye eder. Aynı şekilde hocanın da babanın evladına olan şefkati gibi öğrencilerini esirgemesi gerektiğini söyler. Bu sahada yazılan eserlerin hemen hemen hepsi hocanın değerinden ve öğrencinin uyması gereken saygı kurallarından bahseder.
Sultan Sencer'den bahseden Râvendi, "Onun zamanında dünyanın her tarafından Horasan ülkesine gelinirdi ve orası ilmin ocağı, faziletlerin kaynağı, hünerlerin yatağı olmuştu" demektedir.
İbnü'l-Kalânisi, fakihler öğrenciler ve diğer yardım alanlar dahil 12.000 kişi Nizâmülmülk'ten rızıklanmaktaydı, demek suretiyle devletin yardım elini uzattığı ve ihtiyaçların karşıladığı kişilerin çokluğuna işaret etmektedir.
Nizâmiyelerde eğitim süresinin kesin olarak belli olmamasının bir başka sebebi de öğrencilere istediği hocada ders okuma gibi bir hürriyetin tanınmasındandır.
Mesela, Gazâli, İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî'nin yanında okumaya başladıktan sonra çalışkanlığı ve zekâsı yüzünden kısa sürede ilerleyerek arkadaşlarını geçmiş, hatta hocasına muid bile olmuştu. Gazâlî bu kadar kısa sürede eğitimini ikmal ederken, Ebû İmrân Musa b. Hamúd b. Hamdân el-Mâliki, Nizâmiye'de yaklaşık on yedi sene okumuştu. Şüphesiz bu iki şahıs kutup noktaları gibi birbirlerine ters durumları göstermektedirler. Fakat normal eğitim süresi, bu iki sürenin arasında ve şahsın seviyesine göre değişmekteydi demek yanlış olmaz.
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.