“Dünyada ilk yaşayan insanların kulakları ve sesleri olduğuna göre, müzik hep vardı. Belki de çok az şey bilirdi bu insanlar ama güneşi, ayışığını, dağı, dereyi, ormanı, denizi, fırtınayı çok iyi bilirlerdi. Bu kadarını bilmek ve duygularını dile getirmek için de müzik gerekliydi. Bu insanların da sevgileri, öfkeleri, inançları, yasları ve gündelik çalışmaları vardı. Müzik aslında bu sevinçlerden, sevgiden, çalışmaktan, acı ve yastan, inançtan doğmuştur diyebiliriz. Yüzde yüz bir sessizliğe kimse katlanamaz.”
Müziği toplumsal bir gösterge olarak değerlendiren Konfiçyüs’ün şu ünlü sözlerini burada yineleyelim: “Bir ülkenin doğru yönetilip yönetilmediğini, ahlâk açısından yücelip yücelmediğini anlamak mı istiyorsunuz? O ülkenin müziğini dinleyiniz.”
20.yüzyılın en önemli çalgıbilimcilerinden biri olan Sachs, tarih öncesi dönemlerde ilkel insanların ürettiği primitiv çalgıların müzik yapma bilinciyle değil, büyü için kullanıldığını özellikle vurgulamaktadır.
Dünyayı yutmaya kalkışmanın ağababası dış sömürücülerin öğütleri gereği, eğitim alanındaki yetkililer, çocuklarımızı ortaçağa uyarlayan dogmaların, hurafelerin tutsağı kılarak taş kafalı insanların yetiştirilmesine her şeyden çok önem vermiyor mu?
Afrika’da yol yapımında çalışan bir çocuk, Avrupalı işveren için şu türküyü söylüyor:
Bize kötü davranıyorlar, ebe!
Bize hiç acımıyorlar, ebe!
Kahvelerini içiyorlar, ebe!
Bize hiç vermiyorlar, ebe!
19. yüzyıl boyunca, müziğin doğuşuna ilişkin teoriler ortaya atılmıştır. Bu teorilere göre müzik “dil”den (Herder), hayvan sesleri ve özellikle kuş seslerinden (Darwin), insanların birbirine seslenmesinden (Stumpf), insanların birbiriyle kurduğu duygusal ilişkilerden (Spencer) kaynaklanmış ya da esinlenerek doğmuştur.
Şurası kesindir ki müzikçi, çağının ve halkının duyuş ve düşüncelerini temsil ediyorsa da (gerçekte böyledir), yapıtına asıl damgayı vuran, onun buluşçu kişiliğidir. “Besteci yapıtını kendi kanıyla yazar” özdeyişi boşa söylenmemiştir.
Sormak istiyorum:
1950'li yıllarda akla bile gelmeyecek olan günümüzün bilgi ve iletişim teknolojisi "internet", genç kuşakların aydınlanma bilincini ve sanatsal beğenisini acaba tek başına bir "Varlık Yayınları" kadar geliştirebiliyor mu?
Sömürülüyor da olsa Alman işçilerinin yaşam standardı, ülkemizdeki geçim koşullarının üzerindeydi. Nereden mi biliyorum? Alman arkadaşlarımın sıkça söylediği bir söz vardı: İşçi sınıfına "pirzolanın kemiği" verilirdi, bu onlara yeterdi. Bizde ise pirzolanın adı bile bilinmezdi...