Kopuk tel,
Kırık saz,
İpi kopmuş bir uçurtma gibi
Acının balı üstündeyken desem ya da zehri
Bastığı nasırı görmez de insan
Geçince öfkesi kalp titretmez mi?
Durdum durdum bekledim,
Beklettim bin yıl gölgede,
İki cümle arasında, bir yerde,
Omuzlarım yük kesiği,
Ağır, hamalın yükünce,
Bıraktım beklettiğim cümleleri,
Gülüşünle aydınlattığın
Aynaların kirinde.
Sırtım ağrıyor Tanrım!
Annemin naftalin kokulu, saten, gülkurusu yastıkları gibiyim.
Durgun, düşünceli bir köşede sıramı bekliyorum. Hava çok gri; ama kasvet yok içimde. Hatta birazdan güneş çıkacağına dair umutlarım var.
Kubbeli bir rüyanın asma katından göğe uğurlanmış hülyalar
gibi, küçük, kâğıttan gemileri uğurlayarak, ardımda bıraktığım
denizler pek dalgalı.
Ama yine de söyler misin
Kaç çeşit gökyüzü var Tanrım
Kaçının kulpu kırık,
Kaçı kaldı elimde!
Hikmetinden sual olunmaz da
Biraz daha özenemez misin!