Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Beşir İslamoğlu

Beşir İslamoğluKulluk Bilinci yazarı
Yazar
8.4/10
28 Kişi
143
Okunma
7
Beğeni
3.087
Görüntülenme

En Yeni Beşir İslamoğlu Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Beşir İslamoğlu sözleri ve alıntılarını, en yeni Beşir İslamoğlu kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dua, "ben tek başıma bana yetmem , benim Allah'a ihtiyacım var" demektir .
Sayfa 112Kitabı okudu
Reklam
"Tevhid, sadece inandık demek değil, tek Allah'a ibadet etmek, hayatı Allah'a iman temeli üzerine kurmak ve bu imanın gerektirdiği biçimde yaşamak demektir. Tevhid, iman ve amel ayrımı gibi saçma bir ayrıma asla yer vermez."
kendilerine özgü "Müslüman"
Bugün de insanlar dünden pek farklı değiller. Genelde toplumda zalim, azgın ve şımarık insanların haddi hesabı yoktur. Özelde ise "Müslüman" sıfatını kazanmış kimselerde de benzer sıfatlar görmek mümkündür. Zenginliğin, makam ve mevkiin, statü ve "mahalle"nin verdiği Şımarıklıkla insanlara zulüm ve haksızlık yapmakta, insanları hor ve hakir görmektedirler. Kendilerinin dünyası farklıdır. Adeta kendilerine toplum içinde farklı köşk ve saraylar edinmişler. Kıldıkları namaz, yerine getirdikleri hac ve umre ibadetleri bile farklıdır ve kendilerine özgüdür. Her yıl umre ibadetini yerine getirirken, bir yıl da bir yoksul Müslüman'ı umreye göndermeyi düşünmezler. Mükellef sofralarında tika basa yerken, yoksullarla sofralarını paylaşmaz, sadece "Allah, bulamayanlara da versin" temennileriyle vaziyeti geçiştirirler. Yazlık, kışlık konutlarının yanında torunlarına da konutlar edinirken, evsiz bir kimseye de bir konut vermeyi asla akıllarına getirmezler. Yedi sülalelerini aş ve iş sahibi yaparken, yoksul işsizlere iş vermeyi pek düşünmezler. Bu dünyada kendileri için birden fazla eş, ahirette de "huril-iyn" isterken, yoksul bekârları evlendirmeyi istemezler.
Mü'min olarak yaşamak ve mü'min olarak can vermek isteyenlerin küfrün karanlığında değil İslâm'ın aydınlığında hayat sürmeleri lazımdır.Mü'minler inanarak, itaat ederek, güvenerek Allah'ı seven, güçlü inançları ve güzel amelleri sebebiyle Allah'ın kendilerini sevdiği kişilerdir. Bu mü'minler kendi aralarında merhametli, yardımı sever; kafirler ve müşriklere karşı onurlu ve şiddetli, tavizsiz ve izzetli olan kimselerdir. Mü'minler Allah'ı, onun Rasûlü'nü ve namaz kılan, zekat veren Kur'ân'ın bütün emirlerine, Rasûlün buyruklarına boyun eğen müminleri dost edinen, onlarla işbirliği yapan kimselerdir. Allah'a ve Rasûlü'ne itaat etmeyenler babaları, kardeşleri, akrabaları da olsa onları sevmezler!
Sayfa 215Kitabı okudu
...Böylece Rahman'ın kulları, boş ve gereksiz şeylerden kaçınıp, bunlarla vakit öldürmezler. 'Boş ve kötü lakırdıya rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler.' Çünkü boş söz, insanı oyalayan, vakti öldüren, hayır getirmeyen, mahsûlü olmayan, insanın yeryüzünde halife kılınışındaki, dünyanın imarı, hayır ve adaletle islahı gibi bir takım insanlık vazifelerine uygun düşmeyen neticeler çıkartacak sözlerin hepsidir. Mü'minin böyle bir uğraşıya zamanı yoktur. Mü'mi nin uğraşısı ancak, inancı, davası ve bu davanın mükellefiyetleridir. Rahman'ın kulları gerçekleri şuurlu bir şekilde idrak ederler ve Allah'ın ayetlerindeki doğruluğu bilip görerek inanırlar. Yoksa bir takım insanların yaptıkları gibi, kör bir taassupla yüzüstü tıkanıp kalmazlar. «Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığı zaman onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.» (Furkan, 73) Ayetlere karşı kör ve sağır davrananlar ancak müşrikler ve münafıklardır. Rahman'ın kulları bundan berîdirler. Rahman'ın kulları, Allah erlerinin sayılarının çoğalmasını isterler. Eşi ve yakınlarının da Allah yoluna gitmesi için Allah'tan niyazda bulunurlar. Ayrıca hayırlı olan her işin önderi olmak için de dua ederler. Zira Allah'a ve Cennet'e giden kervanın önderi olmak imani bir duygudur. İşte bütün bu eylemleri cânıgönülden yapan Rahman'ın kulları için mükafat ise; «işte onlar sabrettiklerin- den dolayı Cennet'in en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılır ve orada sağlık ve selamla karşılanırlar. Orada ebediyyen kalırlar. Ne güzel yer, ne güzel duraktır...»
Reklam
Rahmân’ın kulları gecelerini namazda geçirirler, Cehennemden uzak kalmak için rahat uykulardan daha tatlı olan şey Allah'a ibadet etmek ve namaz kılıp dua etmektir. Onlar bu ibadet tatlılığını uyku tatlılığıyla değiştirmiyorlar. Bunun büyük ve kârlı bir kazanç olduğunu biliyorlar. Rablerine yönelerek ruhları ve bedenleri ile ona bağlanarak insanların uyudukları zamanlarda Allah için kıyama duruyorlar, secdeye varıyorlar. Rahman'ın kulları bu ibadetleriyle Cehennem'den kesin olarak kurtulacaklarını sanmadıkları için, bu ibadetleri bir teminat olarak görmedikleri için «Rabbimiz bizi Cehennem azabından uzaklaştır,» derler. Geceleri hem ibadet hem de dua ve niyazda bulunurlarken sanki Cehennem her insanın önüne serilmiş, ağzını açmış herkesi kendine çekiyor, yutmak istiyor. Onun için hep korkuyorlar endişe duyuyorlar. Cehennem azabının kendilerinden uzak kalması için Rablerine niyazda bulunuyorlar. Rahman'ın kulları bilirler ki, İslâm, kendilerine şahsi mülkiyet hakkını vermişse de, kendi malını dilediği gibi harcamak hürriyetini vermemiştir. Onun için onlar ne cimrilik ederler ne de israfa kaçarlar. İkisi ortasında bir yol takip ederler. Kur'ân'ın vasfettiği kullar Allah'a ne şirk koşarlar. ne haksız yere adam öldürürler, ne de zina işlerler. Onlar bilirler ki onlar büyük günahlardandır. Bunları yapmaktan Allah'a sığınırlar. Bu günahların karşılığında Cehennem ateşinin olduğunu bilirler ve bu hududu çiğnemezler.
Sayfa 207Kitabı okudu
Allah Teâlâ, mü'min kulların, Rahman'a kulluk edenlerin niteliklerini ve özelliklerini en belirgin bir şekilde ortaya koyuyor. Onların kibir ve gururu olmadığını, yeryüzünde sakin ve mütevazi adımlarla yürüdüğünü beyan etmektedir. Bununla beraber, onlar hiç bir zaman omuzları sarkık, yanları eğik bir o yana bir bu yana sallanarak yürümezler. Bir takım kimseler gibi, böyle yürüyüşü, takvanın tezahürü olarak kabul etmezler. Rahman'ın kulları olan mü'minler, yücedirler; bu yüceliklerinden ve üstünlüklerinden dolayı, ahmakların ahmaklığına, beyinsizlerin beyinsizliğine bakmadan, zihinlerini onlarla meşgûl etmeden bunlarla tartışmaya girmeden vakitlerini değerli şeylerle geçirirler. Bilgisizler kendilerine takıldıklarında güzel sözler söylerler.
Sayfa 206Kitabı okudu
Yeryüzünde insanın şeref ve haysiyetini ayaklar altına alan, insanı köle haline getiren bir otorite bulunduğu müddetçe Allah yolunda cihad devam eder. Yeryüzünde küfür ve fitne bulunduğu müddetçe, Allah uğrunda savaş devam edecektir; velev ki, yeryüzünde bir tek mü'min kalmış da olsa.
Sayfa 195Kitabı okudu
Onun için, Allah'a boyun eğer insanlardan oluşan bir cemaat, mutlaka insanları Allah'ın dinine davet etmek için çalışarak ter dökmelidir. Bu cemaat insanları kula kulluktan kurtarıp tek bir Allah'a kul olmalarını sağlayacaktır. Bu cemaat Allah'ın hakimiyetini gasb edenlerin elinden bu hakkı tekrar çekip almalıdır. Bu cemaat insanların hayatında Allah'ın şeriatını hakim kılmalıdır. Bu cemaat, insanları Allah'ın dinine göre hareket ettirmek için gece-gündüz çalışmalıdır. Allah'ın dinini hakim kılmaya engel olanlara karşı kararlı bir mücadeleye girmelidir.
Sayfa 190Kitabı okudu
Reklam
İslâm nizamı, ilk önce cahiliye devrinin binlerce rezalet ve sapıklıklarını tedavi etmekle işe başlamadı. Bunun yerine evvelemirde akideden işe başladı. Allah'tan başka ilah yoktur sancağını çekerek başlattı davayı. On üç yıldan fazla bir zaman hep buna yer verildi. On üç sene boyunca bundan başka bir hedef güdülmedi. Gaye sadece insanlara hak olan ilahını bildirmek. O'na kulluk ettirmek ve O'nun hakimiyeti önünde boyun eğdirmekti. İşte o zaman cahiliye devrinden kalma ictimaî, iktisadi, ahlakî ve ruhi hareketlerle alakalı temizlik ameliyesi başladı. Mü'minler, hiç münakaşa etmeksizin itaat ediyorlardı. Zira onlar, artık ne olursa olsun Allah'ın emrettiği veya nehyettiği şeylerde kendilerinde bir seçme payı bulunmayacağını öğrenmişlerdi.
Sayfa 169Kitabı okudu
Mü'min İslâm'a teslim olmakla mü'mindir. İslâm ise, sadece Allah'ın uluhiyetine inandıktan ve kulluk vecibelerini sadece O'na takdim ettikten sonra, hüküm ve kanunda da sadece O'na ittiba etme esasına dayanır. İnsanlar Allah'ın şeriatinden başka bir şeriata tabi olurlarsa, her ne kadar davaları iman olsa dahi, imanları asla kabul olunmayan ve müşrik olarak tavsif edilen yahudi ve hıristiyanlar hakkında söylenen söz, onlar hakkında da geçerli olur.
Sayfa 167Kitabı okudu
Mü'min Helal ve Haram Koyma Yetkisini Yalnızca Allah'a Verir: Helâli haram, haramı da helal kılmak yani hüküm koymak uluhiyet davasıyla içiçedir. Uluhiyet davasının dayandığı hakiki esas, insan hayatını kanun ve nizamlar koymaktır. Bu da Allah Teâlâ'nın bütün insanların yaratıcısı ve rızıklandırıcısı olmasından ibarettir. Öyle ise, insanlar için dilediğini helal, dilediğini de haram kılmaya yetki sahibi olan sadece Allah'tır. Hz. Adem'den günümüze kadar insanların ihtilaf edip sapmalarının temel nedeni budur. Yoksa Allah'ın varlığı, kainatın ve mülkün sahibi oluşu üzerinde pek ihtilaf yoktur. Bu hususlarda müşrikler mü'minlerle müttefiktirler. Onlar da kainatın ve mülkün Allah'a ait olduğunu bilmektedirler. Ancak ictimai hayatın tasarrufu bize aittir, diyorlar. Yani Allah, insanların ictimai muamelelerine karışmaz, O sadece kainatın ve mülkün sahibidir, derler. Kainatın sahibinin, Allah olduğunu müşriklerinde kabullenmesini Kur'ân şöyle zikrediyor: «De ki: Kimindir o arz ve ondaki bütün varlıklar biliyor musunuz? Onlar diyeceklerdir ki: 'Allah'ındır. Sen de ki: 'O halde düşünüp Allah'ın kudretini anlamaz mısınız? «Yine de ki: O yedi göğün Rabbi kimdir? O çok bü yük arşın Rabbi kimdir? Allah'dır' diyeceklerdir. De ki: O halde Allah'tan korkmaz mısınız?»
Sayfa 164Kitabı okudu
«Ya Rasulallah, benim akrabam var, onları ziyaret ediyorum. Onlar ise benimle münasebeti kesiyorlar. Onlara iyilik ediyorum, onlar bana fenalık ediyorlar. Rasûlüllah, bu zatın tutumunu tasvip ederek şöyle buyurmuştur : «Bu hale devam ettiğin müddetçe Allah'ın lütfu, yardımı seninle beraberdir.» (Müslim, 1762)
Sayfa 136Kitabı okudu
Asıl gerçek şudur ki, bütün adem oğullarının Allah'a verdikleri bir sözü vardır. Allah ile yaptıkları bir akidleri vardır. Bu antlaşma gereğince Adem'in bütün zürriyetinin, Allah'a inanmak, O'nun yüce uluhiyyeti için gerekli kulluk vecibelerini bilmek ve yerine getirmek mecburiyeti vardır. Allah'a iman akdi, O'nun uluhiyet ve rububiyetini itiraf etmek, bu itirafın kâmil bir kulluğu gerektiren vecibelerini bilmek, mutlak bir itaat, derin bir teslimiyet ve şümüllü bir kabullenmedir.
Sayfa 123Kitabı okudu
134 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.